26 Aralık 2013 Perşembe

Bırakın yolsuzluk yapmayı, ayakkabı kutumuz bile yok..

Öyle bir duruma geldik ki partilerin birbiriyle, AKP'nin Cemaatle olan kavgasını film izler gibi izliyoruz.
Şimdi diceksiniz 'Hah bi bu konu kalmıştı yazmadığın Ece.'. Belki öyle ama o kadar canım sıkılıyo ki bu konulara dedim en iyisi yazayım, burası bunun için değil mi zaten ?
Malum hepiniz az çok biliyosunuz Türkiye gündemi yaklaşık bir haftadır 'YOLSUZLUK OPERASYONU' 
Duymayan, bilmeyen 'Yolsuzluk ne beğğ' diyen kalmadı heralde. Zaten artık sadece gazetelerden yada televizyondan değil sosyal medyadanda bu tür gelişmeleri takip edip adeta bir siyasetçi havasıyla o konu üzerine yorum yapabiliyosunuz.
Gelelim operasyonumuza.
Herkes konuştu üzerine, çok dalga konusu oldu, meclis birbirine girdi, başbakan Fethullah Gülenle yollarını tamamen ayırdı ee halkımızda şaşkınlıkla bu olanları izledi.
 AKP ve Cemaatin yolları dershanelerin kaldırılması konusunda ayrılmıştı zaten. Başbakan cemaate açık bir şekilde meydan okudu bunu görmeyende yoktur heralde. Cemaat tam anlamıyla 'evlilik vaadiyle kandırılıp kenarı atılan kız' modunda. Kullanıldı, atıldı.
Haa birde şu ayakkabı kutusu olayı var ki o tam bir fiyasko zaten. Olaylardan sonra bi umutla gidip ayakkabı kutularını karıştırdımda aa biz hala fakir...
Meclisin kavgalarını diyecek yok zaten. Utanalım mı, halimize gülelim mi. O meclis komedi ya valla. 'Yolsuzluk yapanın allah belasını versin' lafını duyunca bende film koptu zaten...

Devlette işe başlarsanız ,ilk işiniz bundan almak olsun

Allah aşkına koskoca ülkenin meclisi, her ilin temsilcileri yakışmıyor ya. Vallaha hiç yakışmıyor..

Gündemin son konusunda 'Ebru Gündeş O ses Türkiye de ağlamış'
Alkışlar eşliğinde konuşma yapıyor halk ona acıyor falan. Orda bi durcanız yaa. Bu ülke neler gördü. 40 günlük bebek soğuktan donup ölüyor bizim halkımız Ebru Gündeşe acıyo. Yapmayın ya, paraları yerken o size acıyor muydu ?
Gündem karışık.
Bana sorarsanız bütün bu olanlardan sonra, hele ki başbakanın cemaati karşısına almasından sonra AKP'nin seçimlerde hiçbir şansı yok.

Halkımız zaten bu kadar olayın üstüne hala Erdoğan'a oy verirse, bizim için umut tükenmiş Türkiye kendini, kendi benliğini kaybetmiş demektir. 
Geçmiş olsun.

23 Aralık 2013 Pazartesi

Ah ne güzel şey sevmek..

Aşk kusurludur, insan kusurlu olduğu için..
Hiç beklemediğin bir anda hayatına balıklama dalan bir insan varsa sıkı sıkı sarıl ona.
Kimi der ki 'Aşk nedir bilmem ben, hiç yaşamadım'
Onlar için bu yazı, aşkı anlatabilmek anlayabilmek için.

Aşk zamansızdır bi kere.
Ne oluyoz olum demeye kalmadan bakarsın oluvermiş.
Mantığını devre dışarı bırakır. Düşünemezsin. Biz birbirimize uyuyomuyuz, mutlu olabilir miyiz, geleceğimiz var mı , acaba kafalarımız uyucak mı. Düşünmezsin. Gözlerine bakınca hızlanır kalp atışların. Elini tutunca sanki elektrik veriliyomuş gibi olur.
Keremle Zeynep'in değişine göre kirpidir aşk.
Acı verir. miğdene oturur, varlığı da yokluğu da yetmez. Bile bile ateşe yürümektir der çoğu şair. Bile bile cayır cayır yanmaktır.
Güzel bi yanı yok mu la bunun diyenler için..
Nefes almak için sebep verir aşk size.
Kendi mutluluğunuz, kendi hayalleriniz yoktur artık.
Hep 'O' vardır. Onun üzerine kuruludur hayatınız. Aman o mutlu olsun, aman beni daha çok sevsin. İlişkiden bahsetmiyorum bakın dikkat edin, ilişkiyi yürütmek romantizim falan o bambaşka bi konu. Aşk tek kişiliktir. Çünkü kendini yok sayarsın. Hayatının merkezine koyarsın o insanı. Dağlara, taşlara haykırasın gelir 'Seviyoruğğğm uleeeeğğğğğnn' diye.
Dikkatini toplayamaz olursun, herkeste onu görmeye başlarsın. Salak salak nedensiz yere sırıtmalar başlar. Her şey onu hatırlatır size.
Diyeceğim o ki ;
Aşk güzeldir. Değerlidir. Bulunması zordur. 
Bulunduğu zaman sıkı sıkı kavranmalı ve kolay kolay vazgeçilmemelidir.
Aşkınıza uzun uzun sarılmanız ve hiç bırakmamanız dileğiyle..

22 Aralık 2013 Pazar

Bir blog açtım, hayatım değişti..

Kendimi bildim bileli yazarım. Yazmak birnevi görmektir benim için. Kaydetmektir. Unutmamaktır asla. 
Şiirdir kimi zaman. Duygu yüklüdür. Kimi zaman sıradandır, günlüktür mesela. Ama yazarım hep. Anıları, acıları, kalbimi kıranları. Unutmayayım diye, hep hatırlayayım diye yazarım. Saçma olsun olmasın. Hiç fark etmez. Ben yazarım. Yazmak, adım atmaktır çünkü. İlerlemektir.
Mesela günlük.
Yazıyorum. Unutmuyorum. Kim kalbimi kırmış, kime çok kızmışım, kim çok yardım etmiş, ağlarken kim yanımdaymış, kim ihanet etmiş.. Hayat acımasız. Unutturuyor. Ama ben unutmuyorum. Unutmamalı insan zaten. Unutuyorsa onca yaşanmışlığın ne anlamı kalır ki zaten ?

Baktım ben böyle baya baya yazıyorum, dedim ‘Kalk Ece bir blog aç’
Çok tedirgindim en başta. Bilemezsiniz. Ya kimse okumazsa, ya hiç tutulmazsa, ya millet dalga geçerse. 
Şimdi gülüyorum o zaman ki hallerime. Çünkü dünyanın farklı yerlerinden binlerce insana ulaşıyor yazılarım. Onlar okudukça ben mutlu oluyorum.

Ah ne güzel şeymiş şu yazmak.
Ben yazıyorum içimden geleni, sevdiğim şeyleri, okuduğum kitapları. Onlar farklı farklı yerlerden okuyolar yazdıklarımı. Birde üstüne yorum yapıyorlar.
Zamanla ne kadar çok insana ulaştığımı gördükçe ‘İyi ki’ diyorum. ‘İyi ki açmışım şu blogu’
Hani PuCCa diyor ya ‘Bir blog açtım hayatım değişti’ diye.
Aynen öyle.
Şimdi yazmak hayatımın baş köşesinde.
Ben yazıyorum, siz okuyorsunuz. Siz okudukça ben mutlu oluyorum.
İyi ki varsın blogger.
Sayende ;
Bir blog açtım, hayatım değişti.

21 Aralık 2013 Cumartesi

Ben bunu da atlatırım...

''Hep başımı alıp gittiğimden ziyan sevdalarım.
 Söylemem ben acılarımı hep içime içime anlatırım.
 En acısı ölmüyorda insan,
 Ben bunu da atlatırım...''

Kalbim kırık. 
Ki bu sefer nasıl toplarım cidden bilmiyorum. Güvendiğine pişman olursun ya hani. Belki sevdiğine. Ne bileyim. Bazen olur ya öyle işte. 

''Giderim uzaklaşırım her zaman ilk kez dönüp durdum''

Konuşamam. Anlatamam sorunlarımı çoğu zaman. Alıştım çünkü içime atmaya. Konuşmak bana göre değil. İçim içimi yer. Ağlaya ağlaya, içime ata ata, biriktire biriktire tükettim kendimi. 
Herkes der ki  ''Güçlüsün.''
Tamam güçlüyümde bu kadarıda biraz fazla değil mi Allahım ?
İnan düşündüğün kadar güçlü değilim..
Korkumdan yalnızlaştırmıştım kendimi. Soyutlamıştım. Tekrar başlamak için nedenim bile yoktu. Ki ölümü bile denemişken tekrar başlamak zaten çok saçma. Ama olmayınca olmuyor ya bazen.
Kırgınım. Fazlasıyla. Aileme, babama, aşkıma, arkadaşlarıma. 
Sor etrafıma bir, bak. 
Derler ki 'Ece en ufak şeyi büyütür' 
Öyle. Katlanılcak yanım yok. Ama ben çok değer verdim insanlara. Çok güvendim. Çok kırıldım. Bu yüzden hep kırdım, hep üzdüm. Üzmek kolay çünkü, üzülmekten. 
Ya sevmek ?
Haaa işte o farklı bi boyut.
Ne zaman başlasam 'Bu sefer doğru' diye ziyan oldu.
Galiba sevmek bana göre değil.
Olsun.
Ben bunu da atlatırım...

20 Aralık 2013 Cuma

Aşk sen ne güzel şeysin öyle..

'İlişki gittikçe boka saran bişey. Aman ya yürütebilcez mi acaba' derken kavga, kıyamet koskoca bir ayı doldurduk.
Koskoca diyorum çünkü benim için öyle. Ben kim birisine katlanıp onunla uzun bir ilişki kurmaya çalışmak kim... Çoğu zaman uğraşmam, emek bile harcamam. Üzülmek istemediğimden mi yoksa fazla bencil olduğumdan mı bilinmez. Ama öyle işte. 
Kavga, kıyamet doldurduk bir ayı. 
Ama ne kavga. Sanırsın evli çift. 'Mesaj atmadın hani öldüm meraktan' cümlesinden bi başlıyo 'Sen beni sevmiyosun aq' kadar gidiyo. Kimi zaman fazla çocuklaşıp 'Ne kadar seviyosun beni söylesene' dediğim bile oldu galiba.Kavgalar, tartışmalar. İki lafımdan biri 'Eee ayrılalım o zaman' zaten. Bi gün tamam dicek mal gibi kalıcam ortada ama hayırlısı.
Her seferinde 'Bu kez farklı' diyip başladığım o ilişkiler bi tarafımda patladığından pek bu sefer olucak diye başlamıyorum artık. Ki bu ilişkiye balarkende çok güven yoktu içimde. Zamansızdı, anlıktı, bir anda oluverdi işte. Baktım zamanla bağlanıyom 'Oha noluyoz lan' paniği başladı bende. Bu kadar kavgaya rağmen, benim bütün bencilliğime rağmen bana katlanan birisinin çıkması şaşırttı beni. Şoktan çıkamadım uzunca bir süre. Olum şaka mı lan, bu sefer oluyo mu lan derken hooop bir ay
Ne desem yapıcakmış gibi, sanki kırılırsam benden daha çok yaralanıcakmış gibi. Aman üzülme, aman mutlu ol, aman Ece sen iyi ol yeter kafasında hep.
Tabi bu benim işime gelen bişey. Ama baktım bunun bu halleri beni bi aşk rüzgarına soktu. Hop dedim bilader bi yavaş noluyoz. Hiç bıkmaz mı insan sevmekten ? Bir dakika yorulmaz mı ? Yorulmuyo. Ee haliyle o böyle olunca seninde sevdikçe sevesin geliyo.
O romantiklikler, gecenin bir vakti sırf canım çiğköfte istiyor diye tweet attığın için kapıya iki dakika sonra çiğköfte getirmeler, moralin bozuk diye sinemaya götürmeler, özledim dediğinde iki dakika sonra kapının önünde olması falan. 
Bakıyosun sevilmek güzel, bakıyosun sende seviyosun olabildiğince şımarmak oluyor buran sonrası. Çocukluk, saçmalamalar.. Bazen ayarı kaçan bu küçük ayrıntılar ilişkide küçücük depremler yaratsada varolmalı. Aşkı aşk yapan kavgalar değil mi zaten ?

Anladım ki aşk bi yandan çocuklaştırırken bi yandan olgunlaştırırmış insanı. 
Sorumluluk sahibi olmayı öğreniyosun bi defa. 
Sevmeyi, sevildiğini bilmeyi bunlar güzel şeyler..
Diyeceğim o ki ;
Aşktan, sevmekten korkmayın. Deneyin.
Hem aşkın ne zaman çıkacağ belli olmaz ki karşınıza.
Bakarsınız yolda gördüğünüz bi çocuk olarak çıkar, bakarsınız en yakın arkadaşınızın ikizi olarak..

20 Kasım 2013 Çarşamba

'Ne yapmışım abi ben yaaa' dememek için...

Geçmişte yaptığım hatalara dönüp bakıyorum şimdi.
Hayatıma aldığım beş para etmez insanlara falan.
'Ne yapmışım abi ben yaa' diyorum kendi kendime.
Ama olgunlaşmamızı sağlayan da yaptığımız hatalardan ders almak değil mi zaten?

Bakıyorum şöyle,
Oturup iki kelime konuşamıycağım insanlarla ilişki yapmışım. Hani sorsan ne benim müzik zevkime, ne okuduğum kitaplara, ne izlediğim filmlere hitap ediyor. Aramızda ortak paylaşabileceğimiz en ufak şey yok ama yapmışım işte. Neden ? Çünkü yakışıklıydı. Dünyanın en saçma neden bu sanırsam. Ama çocuktuk işte herkes gibi bizde hata yaptık. Diyoruz ya hani 'Şimdi ki aklım olsa' diye, aynen. Şimdi ki aklım olsa ne o gereksiz insanları alırdım hayatıma , ne de aynı hataları tekrar yapardım.

Ama dedim ya işte bu hatalarla büyüyoruz.
Şimdi ki önceliklerimiz çok farklı.
Bundan 5 sene sonra daha da farklı olucak.
Önemli olan herşeye rağmen doğru olana yaklaşabilmek.
Hayatınıza birini alırken dikkatli olun, ileride 'keşke..' dememek için.
Çünkü sizin ani aldığınız bir karar tüm hayatınız boyunca geçmişinizin bir parçası olarak kalıcak.
Sizi haketmeyen insanların, geçmişinizin bir parçası olmalarına izin vermeyin..

19 Kasım 2013 Salı

Erkekler ne ister ?

Yine harikulade bir konuyla karşınızdayım.
Yazmayayım yazmayayım diyorum ama cık olmuyor.
Şimdi 'Kadınlar ne ister' konusu üzerine kaç kitap yazıldı, kaç film çekildi, kaç yazı yazıldı..
Ama biride çıkıp demiyor ki 'Aq bu erkeklerin başı kel mi ?'
Hah ben bu soruna çözüm bulup, uzun gözlemlerim sonucunda size çok faydalı bir yazı yazma kararı aldım.

Soru : ERKEKLER NE İSTER ?

1: TRİP ATMAYAN KADIN
Şimdi trip atmayan diyince atarlanmayın. Trip atsın ister, kıskansın falan. Ama bunu abartsın istemez. Bunlar da dengesiz varlıklar. Takmamak lazım pek. Yani trip atın ama atmayın isterler... Bu konu hala tartışılır.

2: EĞLENİRKEN MODERN EVLENİRKEN NAMUSLU
'Ağğğğğğğğğ bunlar normal şeyler eve gitmek falan canım niye kasıyosun bu kadar :))' derler derler, siz de sanırsınız ki geberiyo aşkından. Yalan. Eğlenirken böyle. İş ciddiyete gelince pek ortalarda olmayan, adı çok duyulmamış kız istiyolar. Galiba bu ciddi kız arama evresi üniversite bitip askere gitme olayı yaklaşınca başlıyo.Farkına varıyo herif 'Hay aq adam olduk askere gidiyoz geride bizi beklicek bi sevgilimiz bile yok' olayına dönüyo iş. Bakıyo olcak gibi değil hemen evlenilecek kız aranmaya başlanıyo..

3: JUST FRİEND
Bu da yeni moda haaa. Biz neyiz şimdi olayını kaldıralım derken bokunu çıkardılar. Modernleşelim derken iyice battık. Yok arkadaşız ama değiliz. O ne lan öyle erkeğim ama değilim gibi. Cııkk. Olmaz just friend falan. Bir süre sonra iki taraftan biri fazlasını ister benden söylemesi.'Just friend :))' diyen erkekten bi bok olmaz kızlar koşarak uzaklaşın..

4: ÇOK SEVSİN AMA ÇOK YAPIŞMASIN ABİ YAAA
'Kanka ilişki iyi süperde aq ya sürekli tepemde bir dakika boş bırakmıyo of' bu cümleyi kaç kez kulaklarımla duydum ah bir bilseniz. Biz kızların en büyük sorunu da bu sanırsam. Çok sıkmak.. Erkek istiyo ki çok sevsin ama rahat bıraksın. Öylede olmuyo yavrum yaa valla bak..

5: ALDATACAĞIM KADAR SAF ALDATAMAYACAK KADAR SADIK
'Biz erkeğiz ihtiyaçlarıımız var' ohh. Kusura bakma canısı bu sana sevgilin varken önüne gelenle işi pişirme hakkı vermiyor. Sen onu aldat sorun yok ama o seni aldatırsa auvvv. Zihniyete bak sen...


Kısacası bu erkeklerin kafalarıda karışık.
İkiye ayrılmış durumdalar.

1-PİÇ OLANLAR: Bu gruptaki erkeklerimiz kendi egolarında boğulan, önüne gelen her güzel kıza yavşayan bazen ilişki yapmadan işini gören bazense çıkmadık kız bırakmayan tiplerdir.

2-PİÇ DEĞİLİM İMAJI VERİP PİÇ OLANLAR: 'Yağğğğğ ben sevdim mi tam severim tamam mığğğğğğ' ama gel gör ki içinde bir Nuri Alço pusuya yatmış. Bakmış ki etrafında ki kızlar piç grubunda olan erkeklere karşı cephe almış durumda aha ben bu kızlara böyle yanaşırım diyip bu gruba dahil olmuş.

Yani diyeceğim şu ki ;
Her erkek piçtir kızlar..
Sadece bazısı bunu saklarken,
Bazısı benim içim dışım bir diyip göz önünde yaşar..

17 Kasım 2013 Pazar

Sahi, ben neden terketmiştim seni ?

Bazı anlarda öyle bir noktaya geliyoruz ki, yalnızlıktan eski ilişkilerimizde bir umut aramaya başlıyoruz.
Yeni birine alışmak, kendini anlatmak, huyunu bilmek, tenine dokunmak, ten uyumunu yakalamak çok zor. Madem öyle ben bildiğimi okuyayım diyerek eskilerimize yanaşıyoruz..
Yine kendimden örnek vericem, zaten bok çukurundayım bu saatten sonra saklasam nolur?
Sürekli yan yanayız, gözümün içine içine bakıyor. 'Gel sev beni' dermişçesine.
Yaklaşsam bir dert uzak kalsam kafam karışıyor.
Böyle saçma bir durumun içindeyim.
Her adımımda hissediyorum bakışlarını.
Dönüp yüzünede bakamıyorum çünkü bilindik, saçma bir nedenle bitirmişim ilişkimi.
Arkadaş kal desen olamıyosun, daha ilerisi desen ne hissettiğinden haberin yok.
Dünyanın en salak durumu yani.
Eee durum böyle oluncada insan kendini düşünmeye itiyor.
Ne gördümde ben bu çocukta ayrıldım demeye geliyor iş.
Hatta bazen öyle bir duruma geliyosun ki;
SAHİ NEDEN TERKETMİŞTİM BEN SENİ?
diyesin geliyor.
Şimdi ki aklım olsa.. diyosun.
Ama olan oldu dimi ?
Bırak hayatına devam etsin.
Bırak başkasını sevsin.
Emin bile değilken kendinden, onunda kafasını karıştırma.
Biten bitti.
Hoşçakal nedensiz terkettiğim.
Sen beni tanımazsın, severim de söylemem..



16 Kasım 2013 Cumartesi

TÜRK İNSANININ GÖZÜNDEN YABANCI DİZİLER

Dizimag saolsun kendi ülkemizin dizileri yetmezmiş gibi bir de yabancı dizilerle kafayı kırmış durumdayız. 
Baktım yabancı diziler bu kadar izleniyor, dedim yeni başlamak isteyenler için ülkemizde en çok izlenen dizileri kısa bir özet geçeyim. Bu kıyağımıda unutmayın hanii :))

#THEVAMPİREDİARİES
'Ohh biz bir tanesi bulamıyoz kıza bak iki kardeşi birden avcuna almış, pis sürtük' diye diye 5. sezona geldik vallahi. Bilindik vampir hikayesi gibi ama aslında değil. İzlemek lazım ya yani biri TVD son bölüm neydi öylee abi yağğğğ dediğinde salak salak bakmamak lazım ama dimi ?

#SUPERNATURAL
'Deağğğğğğğğn, Sağğğğğğğğğğğm' diye diye koskoca 9 sezon. Heheyyyyyt beğğğğğ. Evet biliyorum 'Herkes çok güzel diyo da 9 sezonu nasıl izleyeyim aq' diyosunuz içinizden . Bende öyle diyodum. Ama zaten sezonların nasıl geçtiğini anlamıyosunuz. Korku filmi, komedi nasıl karışık olurmuş bu dizi bunun cevabı. İzlemeyen çok şey kaybediyor benden söylemesi..

#PRETTYLİTTLELİARS
'Abi bana sadece Avea mesaj atıyo, şu kızlara bak A'dan mesaj geliyo WTF?' demediğiniz bir bölüm yok bu dizide.Ama konu o kadar farklı kii. Çok özgün. Bi kere başladığınız zaman duramazsınız. Ben yabancı dizi izlemeye PLL'yle başladım. O yüzden yeri bende çok ayrıdır..

#TEENWOLF
Son zamanın en popüler dizisi desek yanlış olmaz heralde. Bilindik hikaye ama öyle bişey ki çekiyo işte kendine. Diziyi bilmeyen yok zaten diyerek bir cümleyle özetliyorum 'Bütün yakışıklıları bunlar toplamış arkadaşlar'

#THEORİGİNALS
TVD izleyenler için kardeş dizi. Sanki hiç farkı yok. Sadece Klausu daha çok görüyosun, daha mutlu oluyosun. Daha ilk sezonu olduğu için başlayın derim ben..

#HOWIMETYOURMOTHER
Bunu izlemeyen -en azından bir bölüm- varsa aranızda zaten okumasın bu yazıyı hiç.Efsane dizi, üzerine konuşmaya gerek bile yok. Barney muahh diyerek kapatıyorum bu dizinin bölümünü..

#DOCTORWHO 
Her bölüm ne olduğunu anlamak bayaa zamanını alıyor ama gerçekten özgün bir dizi. Keyfinizi yerine getiriyor.

#THEWALKİNGDEAD
Diziyi izlerken ölüp ölüp dirileceksiniz. Hani cidden yani şaka yapmıyorum. İnanmıyorsanız izleyin arkadaşlar ;))

#MYMADFATDİARY
2. sezoğğğn başlasığğğğğğğğğğn. Böylesi bir dizi yok. Finn diye başladık Finn diye bitirdik. Olağanüstü. 6 bölümcük zaten. İzleyin kesin ama kesin izleyin. Hatta hiç yabancı dizi izlememişseniz bu diziden başlayın. İkinci sezon hemen çıksın, noluuuuuuuur..

#THECARRİEDİARİES
Sebastian ne ettin sen bize?? Hele ki 2. sezonu. Değer mi ? Değer. Eğlenceli, romantik ve bir o kadarda seksii..

#GOSSİPGİRL
Öyle bir final yaptı ki 'Yılın göt oluşu' nu yaşadık. Efsane dizidir, izlemeyen yapamaz, izlemeden olmaz..

#THEBİGBANGTHEORY
Gülmek istiyom yağğğ ben diyosan otur izle knk. Güzel dizi..

Ve yazının sonunda DİZİMAG'e sevgilerimi sunuyorum.
İYİ Kİ VARSIN DİZİMAG !!

15 Kasım 2013 Cuma

AYRILIK..

Uzun zamandır yazı yazmadığımı farkettim ve kendime 'Ece kaldır kıçını ve yazı yaz' öğütünü verip yorgunlukla bilgisayar başına geçtim.

Bu yazının konusu : İLİŞKİLER/AYRILIK
Evet belki şu an 'Sen kimsin aq da bize ilişkiler konusunda fikir vericeksin, önce kendine birini bul' falan diyebilirsiniz. Yalnız olabilirim evet, ama benim yalnızlığım çok bilmekten kaynaklanıyor arkadaşlar.
Neyse gelelim konumuza..
Canan Saka'nın YALNIZ KIZLARIN 41 KURALI adlı kitabını bilirsiniz. (BİLMİYOLAR)
Kitabı okurken her iki sayfada bir 'Oha aq aynı ben demek bu yüzden ayrılmışız' deyip durdum. Ve bu kitaptan öğrendiğim bir kaç önemli notu sizinle paylaşma kararı aldım.

Not1: AYRILIĞI KABULLEN

'İyi kiğğ ayrıldık yağğğ çok mutluyuğğm' ayaklarını artık kimse yemiyor canısı ya valla bak. Hani sırf 'Sen yoksun ama ben hayatımı yaşıyorum heheytt bee' demek için twitterda, instagramda paylaştığımız o resimler varya hani artık yemiyo erkekler bilin istedim. Ayrılığı kabullenmek önemli. Kendine karşı dürüst olup 'BU AYRILIK GÖTÜME ÖYLE BİR GİRDİ Kİ KENDİME GELEMİYORUM' diyene kadar yeni birini alamazsınız hayatınıza.

Not2: HERİFİ KONTROL ETMEYİ BIRAK

'Aha aq piçi bak Handenin tweetine karşılık atmış ibneeee' diye kendini yiyip bitirmenin sebebi onun o tweeti paylaşması değil. Biliyorum, istiyosun ki sürekli aşk acısı çektiği tweetler atsın ama öyle olmuyo be canısı. Siktir et. Bırak adam ne bok yerse yesin. O twitter profilini yenilemekten tuşu bozcan artık. Bırak Foursquarede nerdeymiş, kimleymiş. 'BANANE AQ' de ve unfollow et..

Not3: EX'TEN NEXT OLMAZ!

'Yaaağğ yenii birineğğğğ alışmak falan en iyisiğğğğğ ben bildiğimm sulardaa ilerleyeyim' deyip eski sevgiliye geri döndün mü bitersin. Çürük olduğu bilinen elma bidaha yenmez. O ilişki bitti, gitti. Ne varmış yeni birine kendini anlatmaya ki. Tamam zor, kabul. Ama eski sevgiliden yeni ve geleceğe umutla bakan bir ilişki çıkmaz kızlar, boşuna uğraşmayın.

Not4: ALIŞKANLIKLARI KIR

Her sabah 'Günaydın sevgilim' mesajı gelmiyo diye ölmezsin. Eğer şanslıysan 'Günaydın kankağğğğğ' mesajıyla da mutlu uyanabilirsin (Yağmur ve Gizeme selamlar). Tamam alımışsın adama, tamam ama ondan önemli şeylerde var bu hayatta. Mutlu olmaya çalış. Aç Dizimagi önüne al çikolatanı tak kulaklığını bundan sonrası KOY GÖTÜNE RAHVAN GİTSİN, kraliçe sensin be kızım !

Not5: YENİ ADAYLARA AÇIK OL

'Yeniğğğ bir ilişkiden çıktımm, kalbiğm kırık ölüyoğğğm' deyipte belki kaç tane yakışıklı çocuğu kaçırdın. Sanma ki o gerizekalı ayrıldınız diye eve kapattı kendini. Kim bilir kimi sikiyor şimdi ibne. Yeni ilişkilere, yeni adaylara her zaman açık olmaya bak bebeğim. Bakarsın hayatının aşkı o an çıkar karşına. Fırsatlara açık olmak iyidir iyi..

Yani diyeceğim o ki bazen ayrılığı o kadar büyütüyoruz ki gözümüzde hayatımızı sikiyoruz.
Gerek yok.
Bitti, gitti.
Önümüzde ki maçlara bakıcaz.
Hadi göreyim sizi canlarım, atlattık bu ayrılığı da !

Not6 : BEN HALA YALNIZIM, bb.




21 Ekim 2013 Pazartesi

Benim mutlu hayatımın da, umutlu hayallerimin de katili bu lanet yer.

Ben duygularını çok fazla belli eden biri olamadım hiç. Çok fazla yeteneğimde yoktur, sadece yazarım. Üzülünce, sıkılınca, ağlayınca sadece yazarım..

Galiba gelmiş geçmiş en gözyaşı odaklı yazım olucak.

Aile önemlidir dimi ? Derler ya hani herkes gider ailen kalır yanında. Öyle harika bir çocukluk geçirdim ki, öyle güzel anılar. Babamla gülümsediğimiz fotoğraflarımız, annemle sarılmalarımız, ablamla kahkalarımız..

Ne olduysa bu lanet olası Torbalı'ya geldiğimizde oldu. Babamın yeni kanun çerçevesinde fabrikayı taşıması zorlaştı, annemin yeni eve alışması benimse her köşesinde çocukluğuma dair bir anım olan evimi bırakmam. Çok zor alıştık, çok zor uyum sağladık.
Bi kere alışkanlıklarımız vardı. Haftada en az bir kez denizin kokusunu duymak isterdik, sahilde yürürdük. Hatırlıyorum düzenli olarak sahil kenarında gittiğim bir park vardı. Ne çok severdim orda oynamayı.
Sonra akrabalarımızla iç içe olmaya alışıktık, kalabalık toplanmalara sohbetlere.

Devlet 2001 yılında o lanet olası kanunu çıkarıp fabrikmızı bu lanet yere taşıttırana kadar hayatım çok güzeldi
Alışamadım ben hiç buraya, geleli 11 sene oluyor ama hala alışamadım.
Bi türlü sevemedim Torbalı'yı.
Benim gözümde ailemin dağılışının tek sebebi olduğu için belki de.
Babamın fabrikada ki düzeni oturtmak için çabalaması, o dönem annemin yalnız kalmasına benimde o zaman yeni doğan kardeşimle ilgilenmek zorunda olmama sebep oldu.

Çok uzun uğraşlar sonunda alıştık buraya.
Ama bana göre ailemizin büyüsü bozulmuştu.
İşlerdi, kavgalardı, ergenlikti derken bugün çocukluğumun mutlu günlerinden yaklaşık 11 yıl kadar uzağım.
Neler kaybettiğimi o kadar iyi görebiliyorum ki.

Evet hala bi aileyiz herkesin gözünde.
Dışardan bakıldığında mutlu, hatta mükemmel bi aile.
Ama içimizde bittik biz.

Hani maç biterde uzatmaları oynarsın yaa.
Hani taraftarına bak hala ayaktayız hala umut var imajı vermeye çalışırsın, ama içinden bilirsin ki maç aslında bitmiştir.

Öyle işte..
Bizim için maç çoktan bitti.

Olan onca olaya rağmen benim çocukluğuma duyduğum özlemi, hayallerimi kaybetmemin sebebi her zaman TORBALI'dır.

Ne düşünürseniz düşünün.

Benim mutlu hayatımın da, umutlu hayallerimin de katili bu lanet yer.

                                                                                          Ailenizin her daim mutlu olması dileğiyle..

7 Ekim 2013 Pazartesi

Bak kış geldi, sende gel..

Ahh ahh. Sonbaharı direk atlayıp kışa geçince bir darbe yedik tabii.
Ee haliyle kış beraberinde kahve, kitap, yağmur, battaniye altında film mutluluklarını da getirdi.
Getirdi getirmesine de biz hala yalnız, biz hala sap.
Hani battaniyenin altında beraber film izleyebileceğimiz, atkıyı boynuna dolayıp yağmurun altında dolaşabileceğimiz,gülümseyerek soğuk havaya aldırmadan pazar kahvaltısı yapabileceğimiz biri yok henüz.
Yalnızsak nolmuş falan olaylarına girmeyin şimdi.
Kaçırdığımız güzelliklere bir baksanıza..
Bir sevgilinin sıcaklığı, sevilmenin verdiği mutluluk önemli şeyler bunlar.
Beraber aynı kazağı giyebileceğin, kışın en güzel günlerinde sarılabileceğin biri lazım.
En kötü anında bile gülümsemene sebep olabilecek biri.
Gelecekteki sevgilim;
Bak.. Kış geldii.
SENDE GEL.


14 Eylül 2013 Cumartesi

Yıllar önce kaybettiğim DEDEM İÇİN..


Ben sana hiç sarılamadım, elini tutup dolaşamadım, kucağında masal dinleyemedim, doya doya öpemedim..

Hep başkalarından dinledim seni, nasıl biri olduğunu, nasıl konuştuğunu hep başkaları anlattı bana.
Seninle olan anılarım o kadar az ki. Hayal meyal. Onlarda da yataktasın zaten. Felçlisin, kıpırdamadan yatıyosun. 
Bugün konuştuk daha senden. Annem anlattı.
Nasıldı dedim? Nasıl bir insandı? Anlattı seni bana. Annem bana hamileyken iş yaptırmazmışsın ona. Otur dermişsin, başkası yapsın iki canlısın sen.
İnsanın dedesiyle hiç anısı olmaz mı ? İnsan dedesine doya doya sarılmaz mı ? 
Ablam anlatırdı. Onlarla oynarmışsın. Kucağına alırmışsın. Hep kıskandım, çocukluk işte. 
Hayal meyal hatırlıyorum bayramda elini öpmeye gelirdim koşa koşa. Annem tutardı, sarılamazsın 'hasta' derdi. İçimde kalırdı hep. 
Dedeciğim ben geldim derdim kaldırır başını usulca bakardın bana. Yastığının altından para çıkarır verirdin. Dahası yok ama. Ne sarılabildim ben sana ne de doya doya öpebildim. Doğumgünlerimi sırf sende gör diye yanında 2. kez kutlarmışım annem söyler. Mumu üflerken elinden tutarmışım. 
Kucağında olduğum tek fotoğrafım var, birlikte pastanın başındayız..
Hastalığın ilerlemeden önce..

Ölüm haberini aldığımda hatırlıyorum arkadaşımın doğumgünü partisiydi. Küçüğüm ama annem söylediğinde inanmamıştım. İnanılır mı ? Ölüm bu.

Son kez göstermemişlerdi bile seni, çocuğum diye.
Öldüğün gün bir kabus gördüm.
İlk kez ayaktaydın, ilk kez sağlamdın. Ama canını yaktıklarını gördüm. Hayatımın en kötü kabusuydu.
Babam anlattı, öyle bağırıyomuşum ki ölüyorum sanmışlar. Ne uyanıyomuşum, ne de ağlamayı kesiyomuşum.
Öldüğün hafta boyunca her yerde gördüm seni.Okula giderken, yemek yerken..

Şimdi her yıl mezarının başında konuşuyorum seninle.
Biraz kızgınım aslında sana derim hep. Benimle diğer torunlarınla ilgilendiğin gibi ilgilenemedin hiç diye. Ve hep kızarım kendime, neden bilmiyorum. 17 yaşındayım ama hala kızarım. Doğum günü partisi yerine yanına gelmek isteseydim, en azından son nefesinde yanında olsaydım belki son bi kez görebilirdim seni, en azından son bir kez 'Dedem' diyebilirdim..
Çok zamansızdı be dede. Küçüktüm, ölüm neydi bilmiyodum. 
Sadece boş kalan yatağına bakıp ağlıyodum, neye olduğunu bilmeden.
İçimde oluşan boşluğa ağlıyodum.

Bugün bir kez daha seni ne kadar özlediğimi hatırladım.
Senden tek isteğim;
Gel rüyama bugün. 
Küçük prensesin olarak değilde artık bir genç kız olarak sarılayım sana.

Mekanın cennet olsun dedeciğim..
Seni çok seviyorum ve her geçen gün daha çok özlüyorum..

30 Ağustos 2013 Cuma

Gözyaşlarına elveda, Yeni Bir Güne Merhaba

Belki yazmaman gereken bir yazı, belki fazla özel hayatım ama en azından paylaşmak iyi olur diye düşünüyorum.


Dün babamla ufak bir tartışma yaşadım. Altta kalmayan bir yapıya sahip olduğumdan ben bağırdım o da bağırdı. Anlıycağınız küçücük bir tartışma alevlenerek büyük bir soruna dönüştü.
Tabi bağrışmalar falan olunca ağlamak kaçınılmaz. Hele ki benim kadar duygusalsanız. Kaç saat ağladığımı bilmiyorum. Kendimi çantamın içine birkaç parça eşya koyarken buldum. Her zaman böyle yaparım. Sorun olduğu zaman savaşmak yerine kaçarım,uzaklaşırım evden. Genelde gittiğim yer anneannemin yanıdır. Bahçesinde zaman geçiririm. Düşünmek kendinle baş başa kalmak için harika bir yerdir. Yine öyle yapmaya karar verdim. Planı kafamda hemen oluşturdum.
Çantayı kenarıya koyup dünyanın en güzel uykusunu uyudum. Bilirsiniz işte 'Ağladıktan sonra uyunan uyku, dünyanın en güzel uykusudur'..

Sabah gözlerimi açtığımda Gizem yanıbaşımdaydı. 
Önce şaşırdım, sonra anladım. Annem arayıp çağırmış, çünkü aile sorunlarında en iyi gelen şey olayın dışında bir arkadaştır. Zorla yataktan kaldırdı beni evden dışarı çıkardı. Yürüdük, ben anlattım o dinledi..
Anlatırken farkettim ki aslında olay sandığım kadar kötü değil. Dün gece fazla duygusal davranmışım. Fazla kötü görmüşüm olanları. Neyse işte, biz böyle konuşmaya devam ederken babam aradı, özür diledi. Çok tepki verdim seni ne kadar sevdiğimi bilirsin hatalıyım dedi.

Bir babanın kızından özür dilemesinin ne demek olduğunu bilemezsiniz.Ben babasına aşık olan kızlardanımdır. Herşeyi kaldırabilirim ama babamla tartışmayı asla. O özür o kadar iyi geldi ki, akşamınada beni aldı yemeğe çıkardı.Anladım ki özür yemeğinin tadı bir başkaymış..

Diyeceğim o ki ;
Olayların içindeyken herşey çok kötüymüş gibi gelir. Düşünemez, mantığımızı kullanamaz sadece duygularımızla hareket ederiz. 
Kırılırız çünkü, inciniriz. Ama zaman herşeyi düzeltir . 
Böyle zamanlarda size tavsiyem güzel bir uyku uyuyup sorunları ertesi sabaha bırakmanız.
İnanın herşey çok daha güzel olucak...




29 Ağustos 2013 Perşembe

Patrick Süskınd'ın KOKU romanı üzerine..

BİR CANİNİN HİKAYESİ..

İki gün önce okumaya başladığım bu güzel roman hakkındaki düşüncelerimi sizinle paylaşmak istedim.

Romana konu olan olay 18. yy'da Fransa'da geçiyor. Jean-Baptiste Grenouille tüm insancıl duyumlardan ve duygulardan yoksun, yalnızca kokulara karşı görülmedik ölçüde duyarlı, istediği kokuları üretebilmek için cinayet işlemekten çekinmeyen bir katildir.

Evet kitaba ilk başladığımda koku için cinayet mi işlenir ? şeklinde eleştiri yapmıştım. Ancak ilk 50 sayfadan sonra yazar sizi kitabın içine öyle bir çekiyor ki kalkıp insanları öldürüp kokularından parfüm yapasınız geliyor. Gülmeyin, ciddiyim. 
Grenouille daha bebek yaştayken süt anneler tarafından Pariste büyütülüyor. Ama onu alan her süt anne iki gün sonra geri getiriyor. Diyorlar ki 'Bebekler masumdur, kokularıda öyle. Ama bu bebek kokmuyor. Bu bebek şeytanın yavrusudur'.Şeytanın yavrusu fazla mı abartı bilmem ama Grenouillenin kötülüğü temsil ettiği bir gerçek.
Yazar öyle farklı tanıtmış ki Paris'i, hani şu bildiğimiz, aşıklar şehri olan Paristen eser yok. Pis kokuların hakim olduğu, hastalıkların etrafta cirit attığı cehennem azabının tasviri olabilecek nitelikte bir Paris anlatılan. Önceleri yadırgadım, anlayamadım. Sonra farkettim ki yazar gözleriyle bakmıyor Paris'e. O Grenouille olarak, sadece kokulara bakarak tasvir etmiş bizim güzelim Parisimizi..

Herneyse Grenouille bir şekilde büyüyor ve dönüştüğü insan -ki insan demek mümkünse- yalnızca kokulara göre hareket ediyor. Havayı koklayarak karanlıkta yolunu bulabiliyor, Her nesneyi kokularına göre birbirinden ayırt edebiliyor.

Komik olansa şu. Yazarın anlatışına göre Grenouille ilk cinayetini işlediği zaman genç bir erkek. Kızın kokusunu takip ederek evine giriyor. Yazar kızı öyle bir anlatmış ki VS meleği sanırsınız. Bizim oğlanda kızı boğuyor, soyuyor ve sadece kokluyor. Cinsellik üzerine hiçbirşey yok. İşte burda hikayenin inandırıcılığını kaybettiğini düşünüyorum.

Şimdi diyebilirsiniz 'Kızım çocuk sadece kokluyo, herşeye inandında bir bu mu kaldı inanmadığın'. Evet, burda hikayeden koptum ben. Hani bu erkeğin arzusu, isteği ? Yaratılışta anlatılan o şehvet, arzu, karşı cinse olan istek nerde ?

Daha sonrasında kendi kokusunun olmadığını anlayıp daha fazla cinayet işlemeye başlıyor, ki burdan sonrasıda kitabın sonuna ulaşıyor zaten.

Diyeceğim o ki kitap güzel ancak bizden, yaşamımızdan fazla uzak..
Patrick iyi bir yazar bu belli.
Ancak ne yazık ki bir Dostoyevski, bir Tolstoy değil..

28 Ağustos 2013 Çarşamba

Yüzümü gülümseten, ve bu yazıyı yazmamı sağlayan okuyucuma hitaben..

Aslında hiç yazmayı düşünmediğim akşamlardan biri. Balkonda oturdum twitterda zaman öldürüyorum..

Ama bu yazıyı yazmama sebep olucak biri çıktı karşıma, onun sayesinde parmaklarım klavyeyle buluştu.

İlk yazmaya başladığım zamanı hatırlıyorum. Günlüğümü önüme koyup, tek tek beğendiğim cümleleri ayırıp güzel bir yazı çıkarmıştım ortaya. Paylaşmaya bile korkmuştum. Nasıl oldu acaba ? Çok mu basit ? Ya beğenmezlerse? diye.
Sonra yavaş yavaş anladım 'blog' denilen şeyin ne anlama geldiğini. Burası bizim kişiliğimiz, umutlarımız, hayallerimiz. Etrafımızdaki insanların ön yargılarından uzak, yepyeni insanların bizi biz olarak görüp tanıdığı yer. Burası aslında bizim ruhumuz..
Her paylaşımda içimizi döküyoruz. Her paylaşımda tanımadığımız insanlarla dertleşiyoruz belkide. Bazıları bunu anlayamaz.
Bir kitabın içinde kaybolmamış, kahve kokusunun verdiği huzurla yağmurlu bir günde pencereden dışarıyı seyretmemiş insanlar bilemez bu duyguyu. Gülüp geçerler, alay ederler. Bu öyle güzel, öyle özel bişey ki.
Başka insanlara ulaşabilmek. Başka insanların seni okuduğunu bilmek.
Seni sen olduğun için, seni senin edebiyatınla, seni senin yazılarınla seven insanlar olduğunu bilmek o kadar güzel bir duygu ki..

Belki hiç takip edilmeyen bir blogum var, belkide kendimi kandırıyorum dediğim zamanlardan birinde aldığım bir mesaja borçluyum bu yazıyı.
Bana birilerine ulaşabildiğimi, birileriyle yazılarımı paylaşabildiğimi hatırlatan ve dışarda gördüğüm onca erkeğe rağmen gerçekten dürüst davranabilen o insan için bu yazım.
Attığın mesajın beni ne kadar mutlu ettiğini bilemezsin.

Ve dip not olarakta şunu eklemek istiyorum :
Eğer bu yazıyı okuyorsanız bilin ki,
Dışarda bi yerlerde sizinde yazılarınızı okumak isteyen milyonlarca insan olabilir.
İlk önce 1 kişiye ulaşırken, yarın milyonlarca kişi sizi okuyabilir.
Kendiniz, hayalleriniz ve umutlarınız için henüz elinizde imkan varken yazın..

Vee kesinlikle onunda yazılarını okumayı unutmayın, inanın bakmaya değer..
http://halimizdumanmi.blogspot.com/




YÜZYILIN EN BÜYÜK TARTIŞMASI

ERKEKLER SEVEBİLİR Mİ ?

Gelelim şu malum aşk hayatımıza. 

‘Erkekler asla sevemez’ yargısına inancı tam olan kızlardanım ben. Benim için erkeklerin düşünceleri sadece cinsellik üzerine. Kalplerinin bile tek  işlevinin vücuda kan pompalamak olduğunu düşünüyorum. Yani bizim gibi sevelim, aşk acısı çekelim falan onlarda yok bu duygular. 
Tamam kabul ediyorum . Arada sevenler, aşk acısı çekenler falan çıkıyor. Ama o filmlerde ki gibi aşkından ölen, gözü sevgilisinden başkasını görmeyen erkek yok canım. Yalan bunlar. Yıllarca bizi Mecnunlarla, Romeolarla, Edwardlarla kandırdılar ama yok yani. Onlar sadece hayal ürünü. Eminim o karakterleri yaratanlarda kadındır. Çünkü biz kadınların hayalindeki erkek tipi hep aynıdır. Hep ilk 10 maddemize uyan erkekleri ararız ama asla bulamayız. Aramaktan bıkmayız, yılmayız. Ama bir süre sonrada anlarız ki aslında o erkek dünya üzerinde yok. Bu yüzden de elimizdekiyle yetinmeye bakarız. 

İşte ben hala dünyanın bir köşesinde ilk 10 maddeme uygun, mükemmel erkeğimin olduğuna inananlardanım.
Olmadığını bile bile ‘Belki bir Umut’ diyerek bekliyorum gelecekteki eşimi. 
O gelene kadarda kitaplardaki, filmlerdeki, hayalimdeki erkeklerle idare etmeye çalışıyorum napalım..


7 Ağustos 2013 Çarşamba

BLOG SAHİBİ TEDİRGİNLİKLE SUNAR..

Belki yazacağım en sorgulayıcı yazı olacak ama buna değer olduğunu düşünüyorum..

Küçüklüğümden beri Allahın varlığını, gücünü, büyüklüğünü, kudretini öğrenmeye çalıştım. Daha okuma yazma bilmiyoken annem sayesinde Kuran harflerini öğrendim. Duaları ezberledim, namaz kıldım.. Ailem tarafından dinime bağlı bir birey olarak yetiştrildim. Ama şimdi herşey çok farklı. Duyduklarım, okuduklarım, gördüklerim. O kadar fazla düşüncenin içinde bir an kendimi Tanrı'nın (hangi ismi verdiğimizin bir önemi yok, sonuçta hepimiz için tek bir yaratıcı var) varlığını sorgularken buluyorum. Ona inanıyorum evet. Peygamberlerine, kitaplarına, yarattığı herşeye inancım sonsuz. Ama gelin görün ki bazen aklım karışmıyor değil. Diyorlar ki Allah bizi dünyaya sınamak için gönderdi ve onun kuralları altında kullarına irade gücünü verdi. Onun kudreti anlatılmaz, onun büyüklüğü tartışılmaz. Öyle öğrendik, öyle inandık. Peki gelelim kafa karıştırıcı sorulardan birine. Neden bütün insanlara aynı imkanlar verilmedi ? Dışarıda aç gezen o insanların, sıcacık evinde çeşit çeşit yemeğinin bulunduğu sofrasında oturan insandan ne farkı var ? Evet, biliyorum bunlar bizim için bir sınav ? Peki ya bunu haketmek için ne yaptık ? Cezalandırılıyosak bunun için önce bir hatamızın olması gerekmez mi ? Uyuşturucu bağımlısı pislikler evlerinde para içinde otururken benim halkım dışarda neden 2 parça ekmeğe muhtaç durumda. Dedelerimizin, uğrunda öldükleri bu vatanı satmak isteyenler hala başta rahatken, biz neden bu durumdayız ? Bizim Allahımız neden yardım etmiyor ? Hemen kızmayın, sadece aklımdaki soruları döküyorum buraya. Etrafımda bu kadar inanç varken ve benim kafam bu kadar karışıkken nasıl doğru olanı bulabilirim ki ?

Dediğim gibi,
Allaha inancım tam.
Benim inancım, neden her insana aynı imkanların verilmediğini sorguluyor.
Ve umarım, en kısa zamanda doğru olana ulaşırım..