18 Haziran 2016 Cumartesi

Hayattaki En Değerli Varlıklarıma 'Annem ve Babama'

Çiçekli böcekli günlüklerden beridir, tökezleyerek devam eden bir hayatım var. 

Bir elin parmakları kadar nüfusa sahip ailemin ortanca kızı olarak dünyaya geldim.

Masallardan fırlamış prenses hayatı yaşamadım , yine bir masaldan yola çıkacak olursak hiç külkediside olmadım.
Yaşam bir gökyüzüyse çok parladığım zamanlarımda oldu, solmaya yüz tuttuğum anlarımda.

Şöyle bir dönüp bakınca, ki sanırım yılın hep bu zamanlarında teşekkür etmem gereken onca şeyi sıralıyorum kafamda.
Küçükken o kocaman sandığım sorunlarla savaştığım sıralarda hep şikayet ederdim.
Çok günlük sayfalarım vardır benim annemle babama kızdığım, öfkemi ufacık kağıtlarda biriktirdiğim. 
Hep beni anlamadıklarından yakınır dururdum, oysa ne güzel anlamışlar ancak şimdi biraz daha büyüyüp kendi yolumu çizince buldum.
Belli bir yaşa kadar hep disiplinli tarafıyla anımsadığım annem sayesindedir bugün cümlelere bu denli anlam yükleyebilmem. Benimle bir en baştan başlamasaydı hayata, benimle bir okuyup benimle bir yazmasaydı, internet sitelerinde kompozisyon yarışmalarını araştırıp onlara katılmamı sağlamasaydı belki de bugün hala ucuz romanların ardında toz pembe aptal bir dünyaya inanan eksik bir kız olucaktım. 
Hem yakın, hem uzak olmayı öğrendiğim babam sayesinde kocaman şehirde küçük bir kız çocuğu olarak başarabilmem. Çocukluğumu her başarımla gurur duyduğunu ama daha fazlasını istediğini belirterek harcadığını düşündüğüm zamanlara bakıp gülümsüyorum şimdi. Hiç anlamamışım meğer. O zamanlar içlendiğim her şeyde bana öğretmiş, farketmeden beni daha da güçlendirmiş. Aldığım bir ikinciliğin ardından 'Aferin ama birdaha ki sefere neden birincilik olmasın ki?' diye soran babam sayesindedir bugün daha ilerisini hedefleyen bir kız olmam.
Aile önemlidir, özeldir. İçte ki sorunlar dışa yansıtılmaz.
Kalpler kırılmış, diller kırgınlıktan susmuş olsa bile kapının ardında ki kimseye bu anlatılmaz diye öğrendim ben onlardan. Bugün kendi küçük evimde, kapının dışına hiçbir şeyi çıkarmamaya çalışmam, hep bundan.
Dedim ya evin ortanca kızıyım ben. Hep adaletsizlikten yakınırdım anneme, hiç onu dinlemeden. Adaletin en büyüğü onun yüreğindeymiş aslen. Yaşımız kadar bölüştürmüş, küçük olduğumdan gözüme az görünmüş.
Varolan bir sorunu ailece bir masanın etrafında toplanıp çözmeyi öğrendim ben onlardan. Herkese söz hakkı verilirdi, herkes kendini belli bir sürede anlatır sorunlara çözüm önerileri getirirdi. Şimdi daha büyük toplantı masalarında, kendi önerilerimi anlatabilmem de bundandır mesela. 
En sevdiğim şeydi küçükken babamın anneme gençliğinde yazdığı mektupları bulup okumak. O süslü kelimelerden bir şey anlamasam da çok hoşuma giderdi aşk. Bugün küçücük kalbimi heyecanlandıran duygularıda onların kelimelerinde tanıdım. Bugün bu heyecanı tanımlayabilmem de  gizlenmiş mektuplarda okuduğum cümlelerdendir.
Herkesi eğlendirmeyi, kendimi sevmeyi, inandığım doğrularım için baş kaldırmayı öğrendim. Babamın gençlik hikayelerinde dinlediğim zorlu öğrencilik yıllarını rehber edinmek için gözümün önüne serdim. İlk yalnız izlediğim sinema filminde, çıkışta kaybolursam kararlaştırılan yerde beklemeyi öğrendim.
Ne zaman sorunların arasında kaybolsam, kararlaştırılan yere koşuyorum. Onları bulabileceğim, güvende hissedebileceğim yere, 'evime'.
Güvenmeyi öğrendim. Yoktan var etmeyi, sen başarırsın demeyi, hatalara gülümsemeyi, hayatı yaşanabilir kılacak her ne varsa ona sımsıkı tutunmayı öğrendim.
Ama en önemlisi ailecek başarmayı öğrendim.Birlikte başarmakla, hep yan yana çalışmakla, biz bir arada olunca imkansız diye bir şeyin kalmayacağını öğrendim.
Ben annemden cesur, babamdan güçlü olmayı öğrendim.
Yazının başında da dedim ya, prensesler gibide büyümedim, hiç külkedisi olupta eğilmedim.
Ben ilk adımlarımdan itibaren kendi hikayemi yazmayı öğrendim.

Bana varolanı yaşamamı söylemek yerine, zoru seçip yaşayacağımı yazmayı öğreten, verdiğim kararların arkasında dimdik duran, düştüğümde kaldıran değil, kalkmayı öğreten, hayattaki en değerli varlıklarıma..
Yalpalayarak yürüdüğüm bu yolda, on dokuz sene boyunca attığım her adımda, seçimlerime duyduğunuz o çok değerli saygıyla yanımda olduğunuzu hissettiğim her ana binlerce kez şükürler olsun.
Hayatıma kattıklarınız ve beni bu hayata kattığınız için teşekkür ederim.

14 Haziran 2016 Salı

İki Kişilik Tükeniş

Her zaman paramparça oluşların bir hikayesi vardır.
Başlamak nasıl bir adımsa bitirmekte uçurumdan aşağıya atlamaktır. Alışkanlık, aşkın bir köşesinde daha pasif kalsa da yüreğinizde tınlayan ezginin en tiz parçasıdır. 
Gözyaşı aşktandır ancak korku alışkanlıktan. Tükenişlerin ucunda bizi selamlayan yalnızlık korkusunun tümü alışkanlıktan. Bir sabah uyanıpta kahvaltı yapacak birini bulamamaktan, bir şarkı çaldığında yanı başında olamamasından, olur da bir gün bir başkasında sende bulamadığını bulmasındandır.
Bitirmekte başlamak gibidir zaten. Bir süreçtir, adamı olduğu yerde kıpırdatmadan tüketir. Aniden olmaz sanılanın aksine aşk, bir anda doğmadığı gibi sana kattığı her ne varsa öylece alıp hayatından ayrılmaz. Kaybetmek içinde zaman gerekir. Anlaşmazlıklar, tartışmalar, artık eskisi kadar çok sarılmamalar gerekir. Bir gün aynaya baktığın zaman ruhunda gördüğün, makyajının kapattığı yaralar demektir.
Bir adamı sevmek çok marifet isteyen bir iştir. Henüz küçük bir kadın için büyük tecrübesizlik demektir. Değişmenizi gerektirir. Saatlerce konuşsan sana aynı aşkla baktığını bildiğin adamın zamanla sesine tahammül edemez hale gelmesidir. Yüreğinizi yaralar, gururunuzu karalar.
Çabalar, stratejiler işe yaramaz olduğunda, bir gün gerçekten birbirinize dayanamaz olduğunuzda sizi parçalayan, hangi taraftan geldiği aslında hiç önemli olmayan son darbedir.
Zira sevilmekte çok zor iştir. Bir süre sonra sevginin azaldığını farketmeye başladığın anda kendi sevginin çokluğu bir teselli olmuyor avuçlarında. Sen ağladığında içinin acısı gözlerine yansıyan adamdan ağlamana alışan bir adam yarattığında kaybediyorsun aslında. Sen değişmeye boyun eğdiğin anda karşı taraftan gelen isyanla yıkılıyorsun. Sevmek mümkün biliyorsun ama yürütmek nasıl mümkün oluyor anlayamıyorsun. 
Tükeniş evresi bu işte, kendi eserin seni paramparça etmeye başladığında hissettiğin o çaresizlik tükenmenin tam çevirisi. Sevgi artık yetmeyince, başvurduğun her çıkmazda daha fazla yorulduğun anlarda hissettiğin acının ta kendisi.
Ard arda yakılan sigaralar artık yeterli olmayınca, baskı altında kaldığını bizzat ondan duyunca yeniden başlıyor yolculuk aslında. Birlikte yürüdüğünüz her şeyi tek tek yaşamaya alışana kadar, onun bıraktığı yere en başından bir daha yürüyüp gelene kadar sönmüyor içindeki ateş insanın. Güven birlikteliği terk edince, o çok sevdiğin insan kişiliğinden şüphe etmeye başladığını sana gösterince fark ediyorsun her şeyi.
O film şeridi en başından oynamaya başladığında beyaz perde de, geceler artık uykusuz olduğunda, sanki hep yanındaymış gibi hissettiğin o insan elinden tutmayı bıraktığında büyümeye başlıyorsun. O noktadan sonrası uçurum, o da itse sende itsen birlikte düşeceksiniz. Belki o yumuşak iniş yapar, kader belki ona çok farklı bir yolda çoğu zaman mutluluklara açılacak kapılar sunar. Sen kayalığa çarptığınla kalırsın , kimsenin yardım etmeyeceğini anladığın zaman kendini iyileştirmeye çalışırsın.
Sevginin yoğun olduğunu bilsende, her şeyi tükettiğinizi farkettiğin o yerde yerinde saymaya başladığında bitiyor her şey.
Bütün bu yaşadıklarının ardından, döktüğün gözyaşlarıyla kaldığında, saçların artık sana güzel gelmemeye başladığında, dudağının köşesindeki o çizgi birdaha belirmeyecekmiş gibi bir anlaşma yaptığında sende tüketiyorsun.
Yeminler artık birdaha sevmemek adına olduğunda, gülüşü artık sana ait olmazsa diye yastığa boğduğun hıçkırıklarında harap olduğunda anlarsın.
sanıldığı üzere ne şarkılardan ne şiirlerden ibarettir aşk.
Her güzellik bedel ister bu kısacık ömürde. Sevdiğin her saniyeyi faiziyle çektiğin acıda bağırırsın.
Kimse anlamaz, kimse duymaz.
Artık o bile içini görmez olduğunda yeniden diz çöküp geçmesi için dualara başvurduğun zamanda gökyüzüne gönderirsin.
İki kelimelik seni seviyorum değildir aşk hiçbir zaman.
Kavgalar artık ağır sözlerle kabalaştığında, o telefon bir daha ona özel yaptığın melodiyle çalmadığında hissedilir asıl sevgi.
Hayat verdiği gibi geri de alır.
Ve o saatten sonra iki kişilik tükenişin tüm sorumluluğu senin omuzlarına kalır.