26 Aralık 2013 Perşembe

Bırakın yolsuzluk yapmayı, ayakkabı kutumuz bile yok..

Öyle bir duruma geldik ki partilerin birbiriyle, AKP'nin Cemaatle olan kavgasını film izler gibi izliyoruz.
Şimdi diceksiniz 'Hah bi bu konu kalmıştı yazmadığın Ece.'. Belki öyle ama o kadar canım sıkılıyo ki bu konulara dedim en iyisi yazayım, burası bunun için değil mi zaten ?
Malum hepiniz az çok biliyosunuz Türkiye gündemi yaklaşık bir haftadır 'YOLSUZLUK OPERASYONU' 
Duymayan, bilmeyen 'Yolsuzluk ne beğğ' diyen kalmadı heralde. Zaten artık sadece gazetelerden yada televizyondan değil sosyal medyadanda bu tür gelişmeleri takip edip adeta bir siyasetçi havasıyla o konu üzerine yorum yapabiliyosunuz.
Gelelim operasyonumuza.
Herkes konuştu üzerine, çok dalga konusu oldu, meclis birbirine girdi, başbakan Fethullah Gülenle yollarını tamamen ayırdı ee halkımızda şaşkınlıkla bu olanları izledi.
 AKP ve Cemaatin yolları dershanelerin kaldırılması konusunda ayrılmıştı zaten. Başbakan cemaate açık bir şekilde meydan okudu bunu görmeyende yoktur heralde. Cemaat tam anlamıyla 'evlilik vaadiyle kandırılıp kenarı atılan kız' modunda. Kullanıldı, atıldı.
Haa birde şu ayakkabı kutusu olayı var ki o tam bir fiyasko zaten. Olaylardan sonra bi umutla gidip ayakkabı kutularını karıştırdımda aa biz hala fakir...
Meclisin kavgalarını diyecek yok zaten. Utanalım mı, halimize gülelim mi. O meclis komedi ya valla. 'Yolsuzluk yapanın allah belasını versin' lafını duyunca bende film koptu zaten...

Devlette işe başlarsanız ,ilk işiniz bundan almak olsun

Allah aşkına koskoca ülkenin meclisi, her ilin temsilcileri yakışmıyor ya. Vallaha hiç yakışmıyor..

Gündemin son konusunda 'Ebru Gündeş O ses Türkiye de ağlamış'
Alkışlar eşliğinde konuşma yapıyor halk ona acıyor falan. Orda bi durcanız yaa. Bu ülke neler gördü. 40 günlük bebek soğuktan donup ölüyor bizim halkımız Ebru Gündeşe acıyo. Yapmayın ya, paraları yerken o size acıyor muydu ?
Gündem karışık.
Bana sorarsanız bütün bu olanlardan sonra, hele ki başbakanın cemaati karşısına almasından sonra AKP'nin seçimlerde hiçbir şansı yok.

Halkımız zaten bu kadar olayın üstüne hala Erdoğan'a oy verirse, bizim için umut tükenmiş Türkiye kendini, kendi benliğini kaybetmiş demektir. 
Geçmiş olsun.

23 Aralık 2013 Pazartesi

Ah ne güzel şey sevmek..

Aşk kusurludur, insan kusurlu olduğu için..
Hiç beklemediğin bir anda hayatına balıklama dalan bir insan varsa sıkı sıkı sarıl ona.
Kimi der ki 'Aşk nedir bilmem ben, hiç yaşamadım'
Onlar için bu yazı, aşkı anlatabilmek anlayabilmek için.

Aşk zamansızdır bi kere.
Ne oluyoz olum demeye kalmadan bakarsın oluvermiş.
Mantığını devre dışarı bırakır. Düşünemezsin. Biz birbirimize uyuyomuyuz, mutlu olabilir miyiz, geleceğimiz var mı , acaba kafalarımız uyucak mı. Düşünmezsin. Gözlerine bakınca hızlanır kalp atışların. Elini tutunca sanki elektrik veriliyomuş gibi olur.
Keremle Zeynep'in değişine göre kirpidir aşk.
Acı verir. miğdene oturur, varlığı da yokluğu da yetmez. Bile bile ateşe yürümektir der çoğu şair. Bile bile cayır cayır yanmaktır.
Güzel bi yanı yok mu la bunun diyenler için..
Nefes almak için sebep verir aşk size.
Kendi mutluluğunuz, kendi hayalleriniz yoktur artık.
Hep 'O' vardır. Onun üzerine kuruludur hayatınız. Aman o mutlu olsun, aman beni daha çok sevsin. İlişkiden bahsetmiyorum bakın dikkat edin, ilişkiyi yürütmek romantizim falan o bambaşka bi konu. Aşk tek kişiliktir. Çünkü kendini yok sayarsın. Hayatının merkezine koyarsın o insanı. Dağlara, taşlara haykırasın gelir 'Seviyoruğğğm uleeeeğğğğğnn' diye.
Dikkatini toplayamaz olursun, herkeste onu görmeye başlarsın. Salak salak nedensiz yere sırıtmalar başlar. Her şey onu hatırlatır size.
Diyeceğim o ki ;
Aşk güzeldir. Değerlidir. Bulunması zordur. 
Bulunduğu zaman sıkı sıkı kavranmalı ve kolay kolay vazgeçilmemelidir.
Aşkınıza uzun uzun sarılmanız ve hiç bırakmamanız dileğiyle..

22 Aralık 2013 Pazar

Bir blog açtım, hayatım değişti..

Kendimi bildim bileli yazarım. Yazmak birnevi görmektir benim için. Kaydetmektir. Unutmamaktır asla. 
Şiirdir kimi zaman. Duygu yüklüdür. Kimi zaman sıradandır, günlüktür mesela. Ama yazarım hep. Anıları, acıları, kalbimi kıranları. Unutmayayım diye, hep hatırlayayım diye yazarım. Saçma olsun olmasın. Hiç fark etmez. Ben yazarım. Yazmak, adım atmaktır çünkü. İlerlemektir.
Mesela günlük.
Yazıyorum. Unutmuyorum. Kim kalbimi kırmış, kime çok kızmışım, kim çok yardım etmiş, ağlarken kim yanımdaymış, kim ihanet etmiş.. Hayat acımasız. Unutturuyor. Ama ben unutmuyorum. Unutmamalı insan zaten. Unutuyorsa onca yaşanmışlığın ne anlamı kalır ki zaten ?

Baktım ben böyle baya baya yazıyorum, dedim ‘Kalk Ece bir blog aç’
Çok tedirgindim en başta. Bilemezsiniz. Ya kimse okumazsa, ya hiç tutulmazsa, ya millet dalga geçerse. 
Şimdi gülüyorum o zaman ki hallerime. Çünkü dünyanın farklı yerlerinden binlerce insana ulaşıyor yazılarım. Onlar okudukça ben mutlu oluyorum.

Ah ne güzel şeymiş şu yazmak.
Ben yazıyorum içimden geleni, sevdiğim şeyleri, okuduğum kitapları. Onlar farklı farklı yerlerden okuyolar yazdıklarımı. Birde üstüne yorum yapıyorlar.
Zamanla ne kadar çok insana ulaştığımı gördükçe ‘İyi ki’ diyorum. ‘İyi ki açmışım şu blogu’
Hani PuCCa diyor ya ‘Bir blog açtım hayatım değişti’ diye.
Aynen öyle.
Şimdi yazmak hayatımın baş köşesinde.
Ben yazıyorum, siz okuyorsunuz. Siz okudukça ben mutlu oluyorum.
İyi ki varsın blogger.
Sayende ;
Bir blog açtım, hayatım değişti.

21 Aralık 2013 Cumartesi

Ben bunu da atlatırım...

''Hep başımı alıp gittiğimden ziyan sevdalarım.
 Söylemem ben acılarımı hep içime içime anlatırım.
 En acısı ölmüyorda insan,
 Ben bunu da atlatırım...''

Kalbim kırık. 
Ki bu sefer nasıl toplarım cidden bilmiyorum. Güvendiğine pişman olursun ya hani. Belki sevdiğine. Ne bileyim. Bazen olur ya öyle işte. 

''Giderim uzaklaşırım her zaman ilk kez dönüp durdum''

Konuşamam. Anlatamam sorunlarımı çoğu zaman. Alıştım çünkü içime atmaya. Konuşmak bana göre değil. İçim içimi yer. Ağlaya ağlaya, içime ata ata, biriktire biriktire tükettim kendimi. 
Herkes der ki  ''Güçlüsün.''
Tamam güçlüyümde bu kadarıda biraz fazla değil mi Allahım ?
İnan düşündüğün kadar güçlü değilim..
Korkumdan yalnızlaştırmıştım kendimi. Soyutlamıştım. Tekrar başlamak için nedenim bile yoktu. Ki ölümü bile denemişken tekrar başlamak zaten çok saçma. Ama olmayınca olmuyor ya bazen.
Kırgınım. Fazlasıyla. Aileme, babama, aşkıma, arkadaşlarıma. 
Sor etrafıma bir, bak. 
Derler ki 'Ece en ufak şeyi büyütür' 
Öyle. Katlanılcak yanım yok. Ama ben çok değer verdim insanlara. Çok güvendim. Çok kırıldım. Bu yüzden hep kırdım, hep üzdüm. Üzmek kolay çünkü, üzülmekten. 
Ya sevmek ?
Haaa işte o farklı bi boyut.
Ne zaman başlasam 'Bu sefer doğru' diye ziyan oldu.
Galiba sevmek bana göre değil.
Olsun.
Ben bunu da atlatırım...

20 Aralık 2013 Cuma

Aşk sen ne güzel şeysin öyle..

'İlişki gittikçe boka saran bişey. Aman ya yürütebilcez mi acaba' derken kavga, kıyamet koskoca bir ayı doldurduk.
Koskoca diyorum çünkü benim için öyle. Ben kim birisine katlanıp onunla uzun bir ilişki kurmaya çalışmak kim... Çoğu zaman uğraşmam, emek bile harcamam. Üzülmek istemediğimden mi yoksa fazla bencil olduğumdan mı bilinmez. Ama öyle işte. 
Kavga, kıyamet doldurduk bir ayı. 
Ama ne kavga. Sanırsın evli çift. 'Mesaj atmadın hani öldüm meraktan' cümlesinden bi başlıyo 'Sen beni sevmiyosun aq' kadar gidiyo. Kimi zaman fazla çocuklaşıp 'Ne kadar seviyosun beni söylesene' dediğim bile oldu galiba.Kavgalar, tartışmalar. İki lafımdan biri 'Eee ayrılalım o zaman' zaten. Bi gün tamam dicek mal gibi kalıcam ortada ama hayırlısı.
Her seferinde 'Bu kez farklı' diyip başladığım o ilişkiler bi tarafımda patladığından pek bu sefer olucak diye başlamıyorum artık. Ki bu ilişkiye balarkende çok güven yoktu içimde. Zamansızdı, anlıktı, bir anda oluverdi işte. Baktım zamanla bağlanıyom 'Oha noluyoz lan' paniği başladı bende. Bu kadar kavgaya rağmen, benim bütün bencilliğime rağmen bana katlanan birisinin çıkması şaşırttı beni. Şoktan çıkamadım uzunca bir süre. Olum şaka mı lan, bu sefer oluyo mu lan derken hooop bir ay
Ne desem yapıcakmış gibi, sanki kırılırsam benden daha çok yaralanıcakmış gibi. Aman üzülme, aman mutlu ol, aman Ece sen iyi ol yeter kafasında hep.
Tabi bu benim işime gelen bişey. Ama baktım bunun bu halleri beni bi aşk rüzgarına soktu. Hop dedim bilader bi yavaş noluyoz. Hiç bıkmaz mı insan sevmekten ? Bir dakika yorulmaz mı ? Yorulmuyo. Ee haliyle o böyle olunca seninde sevdikçe sevesin geliyo.
O romantiklikler, gecenin bir vakti sırf canım çiğköfte istiyor diye tweet attığın için kapıya iki dakika sonra çiğköfte getirmeler, moralin bozuk diye sinemaya götürmeler, özledim dediğinde iki dakika sonra kapının önünde olması falan. 
Bakıyosun sevilmek güzel, bakıyosun sende seviyosun olabildiğince şımarmak oluyor buran sonrası. Çocukluk, saçmalamalar.. Bazen ayarı kaçan bu küçük ayrıntılar ilişkide küçücük depremler yaratsada varolmalı. Aşkı aşk yapan kavgalar değil mi zaten ?

Anladım ki aşk bi yandan çocuklaştırırken bi yandan olgunlaştırırmış insanı. 
Sorumluluk sahibi olmayı öğreniyosun bi defa. 
Sevmeyi, sevildiğini bilmeyi bunlar güzel şeyler..
Diyeceğim o ki ;
Aşktan, sevmekten korkmayın. Deneyin.
Hem aşkın ne zaman çıkacağ belli olmaz ki karşınıza.
Bakarsınız yolda gördüğünüz bi çocuk olarak çıkar, bakarsınız en yakın arkadaşınızın ikizi olarak..