19 Haziran 2017 Pazartesi

Veda Mektubu

Bu bir veda yazısı. Pek çoğunuz için bir anlam ifade etmeyecek bu yazıyı gözyaşları içinde yazıyorum. Küçük bir kız çocuğu olarak çıktığım bu yola, 20 yaşında ne istediğini bilen bir kadın olarak devam ediyorum. Bu, 'Zira Burası Benim Gökyüzüm' başlığı altında size son seslenişim.
Ben bu blogu açarken sadece kendimi ifade etmek istemiştim. Çok güzel yazıyorsun dedikleri her saniye içime dolan o sevinci bir şeyler başarabilmek adına buraya akıttım. On kişi okusa sevinçten delirdiğim o anılardan bu zamana çok şey anlattım bu satırlarda. Bu platform bana kendimi özgürce ifade edebilme fırsatı sundu, ilk aşkımı yazdım, ilk kalp kırıklığımı.. Kırıldım yazdım sevindim haykırdım. İlk köşe yazımın sevincini de burada paylaştım, İzmir'i terkederken hissettiklerimide... Kendime, kalemime güvenmek istediğim onca zaman buraya sığındım. Ne mutlu bana ki okudunuz, ben yazılarda konuştum siz dinlediniz.
Gerçekten benim gökyüzümdü burası, ben bulutların üstündeydim, sanki kanatlarım vardı yükseldim. Her yazıda bir parça daha akıttım duygularımı, bazı yazılarda çok ağladım. Bazen okundukça saçmaladım, haddimi aşıp siyaseti bile yorumladım. Ama hep daha büyük bir heyecanla yazdım. Teşekkür etmem gereken çok insan var. En büyük teşekkürüm anneme. Hep arkamda olduğunu hissettirdiği için. Ufacık ellerime tutuşturup o kalemi, benimle bir, sabah akşam denemeseydi, bu satırlar bugün kolayca elimden dökülmezdi. Beni okuyup, gerektiği yerde eleştirdiğin, hayallerimi aynı heyecanla dinleyip, bana eşlik ettiğin için. Teşekkür ederim, başıma gelmiş en güzel şeysin.
Ve babama, hiç belli etmesede adına yazılmış üç beş satıra gözleri dolan, tüm zorluklara rağmen bugün bu koca şehirde bana bir hayat veren dünyanın en cesur adamına.
Her yazının ardından çalan telefonlarımda bana cesaret veren, daha iyisini yapabileceğimi düşünüp bana benden çok güvenen bir sürü insana.
Yazılarımı okuyup paylaşan, gerektiğinde eleştirilerini sakınmayan yeri dolmaz dostlarıma.
En kırılgan, en yorgun anımda 'Seninle gurur duyuyorum, başaracaksın' diyen o özel insana..
Hep içimden geldiği gibi yazdım, belkide bu yüzden satırlarım bu kadar insana ulaştı. Bilmiyorum, sekiz senede hiç tanımadığınız bir insanı okudunuz, derdime ortak olup arkamda durdunuz.
İlham perisinin kanatları bu gökyüzünün altında havalandı benim için. Daima burda yaşadıklarımı, burada paylaştıklarımı anımsayıp, hissettiğim sıcaklığa sığınacağım. Burası çocukluğum, hatalarım, heyecanlarım benim için.
Ama artık yeni bir sayfa açma vakti.
İlk yazısını yazınca panelin başında okunmayı bekleyen o kız çocuğuna biri gelip sekiz sene sonra, kendi sitende yazmaya başlayacak ve hayalini kurduğun, özlemini duyduğun o özgürlüğe kavuşacaksın dese inanmazdı herhalde.
Sessiz sedasız gitmek istemedim. Sekiz koca yıl, bu vedayı hakediyor diye düşünüyorum.Size değil bu veda, bu gökyüzüne, burda paylaştığımız onlarca güzel duyguya.
Zira Burası Benim Gökyüzüm için bu bir son, artık 'ecenur ak' markası adı altında gerçekten bana ait, özgürlük dolu kendi sitemde yeniden aynı heyecanla yazmaya başlayacağım.
Bir hayal uğruna geldiğim bu şehirde hayat o kadar güzel kapılar açtı ki bana, kendimi önce kendime kanıtlamak için çok fırsatım oldu. Bana eşlik ettiğiniz bu yolculuk şimdi hayallerimin ötesine taşınıyor. Orada da bana eşlik edeceğinize şüphem yok. Artık daha güçlü, daha olgun ve en önemlisi daha heyecanlı hissediyorum. Gururla söylüyorum, başardığımı tüm hücrelerimde hissediyorum.
Teşekkür ederim, her şey için.
Bu gökyüzü her zaman benim bakıp nefes alabileceğim, sığındığım evim olarak kalacak.
Ve inanıyorum, bundan sonra her şey daha güzel olacak.
Yeni bir platformda, yeni adımlarda, yeni umutlarla çok yakında görüşmek üzere.
Hoşcakalın...

24 Mart 2017 Cuma

'Evet' ve 'Hayır'

Malum bir referandum sürecindeyiz. Meydanlar, televizyonlar, internet, gazeteler her biri 'Evet' ve 'Hayır' savaşının birer oyuncağı.
Şöyle bir düşünün, hangi medya yayınına güveniyorsunuz?
Bugün bir haber izlerken, siyasi bir eleştiri dinlerken, bir gazete haberi okurken tarafsızlık ilkesinin çiğnenmediğini düşünüyor musunuz?
Baktığınız her yer siyasi partilerin reklamlarıyla dolu.Gökyüzünü kapatan bayraklar, son ses açılmış seçim müzikleri, doğru kararın kendi düşünceleri olduğuna sizi ikna etmeye çalışan parti görevlileri. Ne kadarı etkiliyor düşüncelerinizi? Şahsen ben bugün bir partinin seçim müziği çok güzel diye vereceğim kararı değiştirmem yada kafamda belli bir düşünce varken bir parti görevlisinin beni durdurup ikna etmesine müsaade etmem.
Ne yazık ki toplumun büyük bir kısmı bugün ne için 'Evet' ve ne için 'Hayır' dediğinin farkında bile değil. Oylamasını yapacağımız sistemin getirdikleri ve götürdüklerini tam olarak bilmeden, anlamadan sandık başında oy kullanmanın bu ülkeye yarardan çok zararı var. Bugün bu yazıda yargılanan şey 'Evet' veya 'Hayır' diyenler değil. Bugün üzerine düşünmemiz gereken, neye evet dediğini veya neden hayır dediğini bilmeyen insanlar topluluğu. Bu bir parti yarışı değil, bu görüşlerini benimsediğiniz partinin kampanyasını yürüttüğü görüşe göre şekil alma durumu da değil. Bugün vatandaş olarak yapmamız gereken, yeni sistemin getirdiklerini bilmek, anlamak ve ardından karar vermeye çalışmak. Tayyip Erdoğan'a olan sevginiz yüzünden 'Evet' oyu kullanamayacağınız gibi Atatürk sevginiz nedeniyle de  'Hayır' oyu kullanamazsınız. Hayranlık, sevgi ve takdir etme sandığa gitmek için gerekli olan düşüncelerden değil. Bir parti yanlısı olmak, o partinin yönlendiği oyu vermekte değil. Maalesef ülke olarak siyasi partilere körü körüne bağlı olmaktan, bazen karşı tarafı dinlemediğimiz ve anlamadığımız için yeterli bir muhalefet oluşturamıyor ve birbirimizin görüşlerini saygı çerçevesinde çürütemiyoruz.
kullanmak elbette ki bir vatandaşlık görevi, düşünce özgürlüğü de bu ülkede var olmasını ezelden beri beklediğimiz yargılardan bir tanesi.
Kendi partinizin yandaşı olan gazeteyi okuyarak, haberini izleyerek doğru olan kararı verebileceğinizi düşünüyorsanız, hala çok büyük yanılgı içerisindesiniz. Bu sadece varolan düşüncenizi pekiştirir, anlayamadığınız karşıt düşünceye sizi daha fazla bilendirir. Herkes sistemi açıklayan maddeleri kendi tarafınca, kendi çıkarlarınca yorumlamaktan öteye gidemiyor. Siyasal reklamcılığın ucuzlaştığı gibi süreç içerisinde partilerin kendilerini açıklama şekilleride ucuzlaşıyor ve tüm bunların sonucunda ortaya yeni sistemin ne getirdiğini bile bilmeden oy vermeye çalışan bireyler çıkıyor. 
Ne karar verdiğiniz inanın önemli değil, bu yazı kendi görüşümü savunmak için de değil. 
Düşünmeniz anlamanız ve iki tarafı da dinlemeniz için. 
Neden 'Hayır' ve neden 'Evet' olduğunu sistemin ışığında değerlendirip maddelere dayanarak açıklayabildiğiniz sürece bu ülkede istediğinizi düşünmekte, sandık başında istediğiniz oyu vermekte özgürsünüz. 
Düşünmek için hala vakit var, başkanlık sisteminin ne gibi yenilikler getirdiğini bilmeyenler için:

TBMM Genel Kurulunda kanunlaşan anayasa değişikliği, Cumhurbaşkanlığı sistemi çatısı altında getirilmesi öngörülen yeni düzenlemeler şöyle:
- Milletvekili sayısı 550'den 600'e çıkarılacak
- Milletvekili seçilebilme yaşı 25'ten 18'e indirilecek
- TBMM ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri, 5 yılda bir aynı gün yapılacak
- Meclis, denetim ve bilgi edinme yetkisini, "Meclis araştırması", "Genel görüşme", "Meclis soruşturması" ve "Yazılı soru" yoluyla kullanacak
- Cumhurbaşkanının partisiyle ilişiği kesilmeyecek
- Cumhurbaşkanının görev süresi 5 yıl olacak. Bir kişi en fazla 2 kez cumhurbaşkanı seçilebilecek.
- Cumhurbaşkanlığına, seçimlerde geçerli oyların en az yüzde 5'ini alan partiler ile en az 100 bin seçmen aday gösterebilecek.
- Seçimde, geçerli oyların salt çoğunluğunu alan aday cumhurbaşkanı seçilecek.
- Cumhurbaşkanı "Devlet başkanı" olacak, yürütme yetkisini üstlenecek, Başkomutanlığı temsil edecek
- Cumhurbaşkanı, cumhurbaşkanı yardımcıları ile bakanları atayacak ve görevlerine son verecek.
- Cumhurbaşkanı, anayasa değişikliklerine ilişkin kanunları gerekli gördüğü takdirde halkoyuna sunacak.
- Cumhurbaşkanı, yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilecek.
- Kanunda açıkça düzenlenen konularda cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamayacak.
- TBMM'nin aynı konuda kanun çıkarması durumunda, cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz olacak.
- TBMM cumhurbaşkanı, cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar hakkında soruşturma açılmasını isteyebilecek.
- Hakkında soruşturma açılmasına karar verilen cumhurbaşkanı seçim kararı alamayacak.
- Cumhurbaşkanı, bir veya daha fazla cumhurbaşkanı yardımcısı atayabilecek.
- Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar, milletvekili seçilme yeterliliğine sahip olanlar arasından cumhurbaşkanı tarafından atanacak ve görevden alınacak.
- Milletvekilleri, cumhurbaşkanı yardımcısı ve bakan olarak atanırlarsa üyelikleri sona erecek.
- TBMM, üye tamsayısının beşte üç çoğunluğu ile seçimlerin yenilenmesine karar verebilecek.
- Cumhurbaşkanı, kanunda düzenlenen ilgili şartların gerçekleşmesi halinde OHAL ilan edebilecek.
- Disiplin mahkemeleri dışında askeri mahkemeler kurulamayacak.
- Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun adı, Hakimler ve Savcılar Kurulu şeklinde değişecek.
- Bütçeyi Cumhurbaşkanı Meclise sunacak.
- Bakanlar Kurulu olmayacak. Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı tarafından anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılacak ve yerine getirilecek.
- TBMM'nin bir sonraki seçimi ve Cumhurbaşkanı seçimi, 3 Kasım 2019 tarihinde birlikte yapılacak.
- Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve askeri mahkemeler kalkacak.
Umarım doğru kararlarla bizden sonra bu ülkenin sınırlarında yaşayacak olan insanlara düşüncelerini özgürce söyleyebilecekleri, istediği görüşü savunup kimse tarafından hor görülmeyecekleri ve laikliğin gölgesi altında dinlenebilecekleri bir siyaset bırakabiliriz.
Umarım,
Hayır'lı günler olacak.

14 Şubat 2017 Salı

Dikkat! Bu Bir 'Pati' Hikayesidir

2016 yılının sonunda hayatıma iki tane kedicik girdi, bilmeyen kalmamıştır diye düşünüyorum. Malum bütün gün elimde telefon peşlerinde koşup her anlarının fotoğrafını sosyal medyada paylaşıyorum. Ben ne kadar görüyorsam, takipçilerimde o kadar hakim pisiciklerle olan yaşantıma.
Hayvanlardan korkan, yolda görse dokunamayan biri olarak nasıl birdenbire pati sevdasına tutulduğumun sevimli hikayesidir bu yazı.
Uzun zamandır aklımda olupta cesaret edemediğim bir durumdu aslında hayvan sahiplenmek. Onlarla iletişim kurabilmek, sevebilmek, anlayabilmek nedense hep bir çekingenlik yaratmıştır bende. Ama şu öğrenci evi denilen olay yok mu, biz iki arkadaş ev işlerinden, finallerden, ödevlerden, para kazanma derdinden o kadar bıkmıştık ki evin içinde nefesimizin sesini bile duymaz olduk. 
İnstagramda gezerken keşfette bir sayfaya denk geldim, kedi ve köpeklerin sahiplendirildiği. Küçük küçük patiler, yuva arayan masum bakışlar arasında tamam dedim, bu evde bir pisicik istiyorum! 
Koştum ev arkadaşımın odasına dedim böyle böyle, hani hemen o an istiyorum ama bendeki öyle bir heyecan, 'tamam' dedi, bana uyar. Allah ama nasıl heyecanlıyım, sanki kedi beni sahiplenecek.
Bir dolu telefon görüşmesi yaptım, o zaman hayvansever şahsiyetlerin sordukları sorulara uyuz olup, 'alt tarafı bir hayvan sahipleneceğiz, evi üstümüze yap dedik sanki' gibi cümlelerle deliriyorum evin içinde. Onları Mia ve Şerafettinle geçen iki ay sonunda anladım, hem de ne anlamak. O kadar telefon görüşmesinin üzerine, öğrencilere güvenemeyen hayvanseverlerin 'ee biz bir bakalım o zaman' cümleleriyle bütün hevesim kırılsada hala sokaktan bir kediyi alıp evin içine sokacak kadar hırslıydım. Ama yavru olmalıydı işte, benimle büyümeli, bana alışmalıydı. Vazgeçmedim, sonunda o beklediğim, istediğim pisiciğe kavuşma hayaliyle araştırmaya devam ettim.
Günlerden pazar, öğleden sonra bir telefon görüşmesi yaptık. 'Veterinerde sahiplenilmeyi bekleyen bir kucak dolusu kedi var dediler, bugün gelip bakabilirsiniz'
Koşarak çıktık yola, İstanbul trafiğinde Ümraniye'den Levent'e pisicik görmeye.
Bizimle iletişim kuran, 'sizin gibi hevesli gençlere çok ihtiyacımız var' diyerek kedilerimizin tüm ihtiyaçlarını karşılayan hanımefendiye teşekkürü bu noktada borç biliriz. Biz gittiğimizde tırmalama tahtasından, taşıma çantasına kadar her şey hazırdı.
Benim için en özel an, ilk karşılaşmamız. Hayatınızda bir hayvan yoksa bu yazacaklarıma pek inanmayacaksınız ama biz o an tam olarak bunları yaşadık. 
Bir kafesin ardında bir düzine küçük kedi yavrusu düşünün. Hani sanki çocuk esirgeme kurumuna gidip evlatlık alacağınız çocuğu seçiyormuşsunuz gibi. Miyavlamaların arasında göz göze geldim Mia'yla. 
O an ne kadar sürdü bilmiyorum, diğer kedileri görmedim bile. Tamam dedim, bu. Öyle bir his ki o an bir bağ oluşuyor sanki aranızda sadece sizin hissedebildiğiniz. Oysa ki bir dolu sarman daha vardı orda ama ben ilk anda vuruldum bizim yaramaza. Aldım kucağıma, küçücük.. Annesi sütü kesmiş, zayıf , korkmuş gözlerle bana bakıyor. Ev arkadaşım bir tekir seçti, yaramazlıkları sonucu adı Şerafettin kalan. Aşılarımız yapıldı, kontrollerimiz tamamlandı, hiçbir konuda bizden desteğini esirgemeyen hanımefenin hediyeleriyle birlikte eve geldik.


Bu yazıyı burda sonlandırmak istiyorum, çünkü eve alışma sürecimizi ayrı bir yazıda detaylı olarak paylaşmayı düşünüyorum.
Hayvanlara karşı durduğum mesafeyi aştığımdan, Mia'ya beslediğim sevgi arttığından beri doğadaki tüm canlılara korkmadan yaklaşabiliyorum.
Sokaktaki tüm hayvanlar gülümsetiyor artık beni ve bu iki kedinin bende yarattığı en güzel etki.
Yazının son satırlarında sizden bir ricam var; Hayvanlara dokunun!
Mümkünse yuvanızın bir köşesinde onlara yer açın, gözlerinize sevgiyle baktığında geri kalan her şeyi silip hayata başka bir pencereden bakacaksınız.
Ve asla ama asla satın almayın, sahiplenin!
Paranızı onları satın almaya harcamak yerine barınaklara bağış yaparak doyurmaya harcarsanız, onlara 'mal' muamelesi yapıp dostluklarını satın almaktansa gerçek bir bağ kurarak sevgilerini paylaşırsınız..