13 Ekim 2014 Pazartesi

Bir umutsuz 'umut' arayışı

Bazen olmak istediğimiz yerde olmadığımızdan, somut bir neden yokken yorgun hissederiz. Bazen hayat sürekli güler yüzümüze -ya da biz sorunları göremeyecek kadar mutluyuzdur- bazen de hiç gülmez, tüm somurtkanlığıyla karartır içimizi.
Ardımda kocaman bir sessizlik bırakıp Çeşme'ye koşmak istiyorum. Ancak yaptığım tek şey televizyonun karşısına geçip, elime varlığını bile gözardı ettiğim günlüğümü alıp bir Beatles şarkısı mırıldanmak.
Bedenimin belkide 17 yıldır ilk kez bu kadar isyan edeceği, yorgunlukta çığır açacağım geleceğimin rotasını belirleyecek olan şu aylar beni benden alıp yerden yere çarpıyo resmen.
Zorlu üniversiteye hazırlık maratonunun içinde kaybolmuşken hayallerim hala aklımın en sesli alarmına sahip köşesinde. Her yeni günde 'Bugün hayallerine ulaşan yolda ne yaptın?' diye sorarcasına iç sesimle savaşıyorum.
Bu yıl farklı olucaktı cümlesinin yükü altında bir utanmışlık seziyorum kendi içimde..
Sahi, denizede dökmüştüm isteklerimi, çokta içten yazmıştım bir bir hayallerimi. Sonra Karşıyaka'nın güzel manzarası eşliğinde yakıp külleri denize bırakmıştım..
Şimdi hala o kimselere duyuramadığım sessiz çığlıklarımla boğuşuyorum. Testlerin arasında, bir kitapta umut bulup dans derslerinde müziği duyuyorum. Yetenek sınavı için saatlerce hazırlanmam gerektiğinin farkında olarak her gün ayrı bir duyguyu en küçük ayrıntılarıyla yaşamayı öğreniyorum. Her müzikte ayrı karakter bütünleştirmişim, kukla misali her yeni gün oynatıyorum onları hayalimde.
Zorlanıyorum. Hayal dünyamdan sıyrılıp gerçeğe geçis yaparken, 'Ben burdayım!' diyebilmek için geceleri kendimi boğarken çok zorlanıyorum.
Kum saati niteliğindeki o çok değerli gençlik yıllarımı basit duygularla harcama korkum öyle paranoyak bi insan yapmış ki beni, her an herşeyi yapabilme umuduma yenik düşmüş bedenim. Çok az uyku, çok fazla umut..
Geçmişimi sık sık anıyorum bu umut arayışında. Hayatımın hiç varolmamasını dilediğim,karanlığımı yazdığım ilk günlüğümü rafa kaldırıp geçmişimi hatırlamak için bakacağım umut dolu bir günlüğün ilk satırlarını yazdığımdan beri daha bir karmaşa var hayatımda.
Geçmişime tutunup, geleceğimden mutluluk ummayı başardığımı düşünebilirsiniz..
Hatta belki bu yazıya yansıttığım karmaşık duyguların esiri olduğumu da düşünebilirsiniz..
Haklısınızda..
Ama bu yıldan, bu yorgunluktan yanıma hiçbirşey kalmasa bile, ben bu yılımı kayda değer olgusuz tamamlasam bile bunun yükünü taşımak zorunda olmayacağıma eminim.
Çünkü herşeyden öte bu yıl hayatıma yüzlerce şiir ve eski bir defter dolusu hayat kazandırdım.
Her duygumu, her anımı edebi değerinin olmasını dilediğim bir defterin arasına sığdırdım.
Ben bu yıl sayfalara koskocaman bir hayat sığdırdım.
Yıllar sonra kapağını açtığımda karşılaşacağım o ilk cümleye sonsuz saygıyla..
''İşte bu günlük benim hayatımdır, insanlardan sakınıp saklayabildiğim tüm hayatım''

9 Temmuz 2014 Çarşamba

Henüz 17 yaşındayım..

Hayallerle gerçekler birbirine karışır mı hiç ?
Hayal diye sarıldıkların gün gelir gerçek olarak çıkar mı karşına ?
Ah keşke çıksa. Umuduma umut, yalnızlığıma yeni bir dokunuş katsa.
Sahi olur ya yıllarca düşlersin sonra bir anda gerçek oluvermiş.


Hayal dünyam öyle uçsuz bucaksız ki.Gökyüzü gibi. Benim gökyüzüm.Sonsuz, haddi yok,sınırı yok,olabildiğine özgür.. Hep olmasını istediğim mavilikte. Müziklerim kuş olmuş, hayallerimi süslüyor.. Kitaplarım gerçek dünyama dökülen yağmur damlalarım..Filmler içimi ısıtan güneş. Gerçeklerse kara bulutlar.Öylesine can sıkan hayatımı karartan.. Daha çok gecenin karanlığında aydınlanır benim masmavi gökyüzüm.Kuşlarım insanlar derin uykudayken havalanır.. Güneşim karanlık gecelere doğar.. Aşklarım aynı yıldızın altına düşmez hiç.. Umutlarım tükenmek bilmez..Her yıkılışta ayağa kaldırır hayallerim.. Aklım düşle gerçeği ayırt edemez. Benim nefesim bana asla yetmez.. Daima daha uçuk kaçık hayallere açılır yüreğim..
Her gece, hayal dünyama açılan bir pencere..
Uykuyla kapanan, umutla açılan..
Sonsuzluklar içindeki sonsuzluğum..
Daha küçücük bir kızken arkadaşlarının aksine prenses olmayı değilde dans etmeyi, zengin olmayı değilde sonu olmayan bir kitaplığa sahip olmayı dileğen, kocaman dünyadan daha büyük dünyasını bir türlü dizginleyemeyen o küçük kız..
Şimdi günlüğü yanıbaşında bir blog sayfasına gerçekleşmesini dilediği hayallerini sıralıyor sizde okuyorsunuz..
Hayat garip, doğacak yeni gün neler getirir kestirmek mümkün değil..
Bugün canım diye sarıldığın insanlar yarın düşmanın olarak karşına çıkar mı belli değil..
Henüz 17 yaşındayım.
Yaklaşık olarak tüm dünyada 6000 kişi tarafından takip edilen bir bloğum var.
Ben yazıyorum, insanlar yazdıklarımdan kendine pay çıkarıyolar.
Ben hayal ediyorum, bir başkası hayalimin bir kısmından kendine yeni bir 'hayal' çıkarıyor.
Henüz 17 yaşındayım.
Bu hayatta çok şey gördüm demek için küçük, az şey gördüm demek içinde fazla yaşanmışlığa sahibim..
Tek bildiğim henüz daha ölmek istemediğim.
Bunun için her gece aynı duayı sayıklar dururum..
Sizin sıradan dualarınızın aksine aynı dua bunca senedir dilimde hala..
Alma canımı Allahım, daha değil..
Okuıyacak bir dolu kitap varken değil..

4 Haziran 2014 Çarşamba

NE ÇEKTİN BE YOUTUBE..

-Kapanmış kanka yaa
+Daha dün girdim lan nasıl kapanmış
-Aha açılmış açılmış
+Baktım şimdi yine kapanmış

Hani biz Türklerde huydur, bozulan sıkıntı yaratan bişey varsa 'Bi kapat aç düzelir' deriz.
Youtube'nin sıkıntı yarattığını düşünüyonuz orayı anladık, ama bu kapat-aç olayını biraz fazla abarttınız sanki. Ha kapandı ha açıldı derken 'noluyoz lan' olayına döndü iş.
Sakıncalıymış Youtube bizim için.
Sakıncalı tabi, doğru söylüyolar.
Rihanna'yı, Justin Timberlake'yi, Bruno Mars'ı, Lana Del Rey'i izledikçe gözümüzde Tanrıça misali büyütüyoruz.
Sonra bi kere ufkumuz açılıyor, siyasetçilerimizin yalanlarına inanmamaya başlıyoruz. Araştırıyoruz, öğreniyoruz. Sakıncalı şeyler bunlar..
Bi de tabi gezi olaylarını, yolsuzlukları sosyal medyaya taşıyıp fotoğrafla yetinmiyoruz. İlla ki video paylaşıp, kantlamalıyız.
Aaa ne büyük terbiyesizlik. Herşeyi göz önüne döküp iktidarımızın alt yapısını sarsıyoruz.
Yetmiyo gidip değerli başbakanımızın oğlunun yediği haltları, ses kaydıyla yayınlıyoruz.
Adamlar kapatmasınlarda napsınlar ?
Bu kadar özgür düşünce ortamı hiç canım Türkiye'me yakışıyor mu allasen ?
Ah be youtube, ne çektin..
Amatör şarkıların doğumhanesiyken, şimdi böyle kapan açıl, kapan açıl..
Dansöz ettiler seni.
Sende haklısın ama, özgür düşünce ortamı bu ülkenin neyine..

11 Mart 2014 Salı

#BerkinElvanÖlümsüzdür


''Ürkek bir serçe gibi eğme başını,
  Kaldır başını ve dimdik dur.
  Bu senin değil, ülkemin ayıbı.
  Hırpalanmış yerlerinden öperim çocuk''
                                             N. Hikmet

Bugün hiç tanımadığımız bir çocuk için aktı gözyaşlarımız.
Umudun çocuğu için..
Sırf ülkesi uyansın diye kendi uyumayı göze alan minicik bir yürek için.
Herşeyden habersiz ekmek almak için evinden çıkan ve
269 gün tedavi görüp, birdaha hiç uyanamayan o güzel çocuk..
Hiç tanımadık. Adını haberlerde duyduk. ' #uyanberkin ' diyebilmek için, ailesine destek olabilmek için sosyal medyayı sarstık.
Bugün gözlerimizi açtığımızda artık hayatta olmadığını öğreniyoruz. Biz ona bu kadar uzakken, canımız bu kadar yanarken annesinin çığlıkları hiç mi ulaşmıyor ölümünün sorumlularına. Hiç mi vicdanları sızlamıyor bu insanların ?
Anlamak çok güç.
Daha kaç kişi feda etmemiz gerekicek ? Daha ne yapılması gerekiyor insanların gözünün açılması için ? Daha kaç kalbin durması, daha kaç annenin feryad etmesi gerekiyor ?
'Ben lafa değil icraata bakarım' diyip duranlar. Alın size en güzel icraat. Bir çocuğun duran kalbinden büyük icraat mı olurmuş ?
45 kilo bir çocuk 16 kilo olarak hayata gözlerini yumdu bugün.
O sonsuz uykusuna yattı sırf ülkesi uyansın diye.
Siz hala 3 çocuk yapın başbakan istedi diye.
3 çocuk yapın. Biri ekmek almaya giderken, biri parkta direnirken, biri sokakta dövülürken öldürülsün.
Hepimiz biliyoruz aslında. Hepimiz tanıyoruz Berkin'in katillerini.
Bilipte ses çıkarmıyosak, en büyük ayıbımız budur zaten.

Mekanın cennet olsun umudun çocuğu..
Sırf biz uyanalım diye uyanmadın biliyoruz..

Ve son olarak ;
Berkin neresinden vurulmuş diye sorarlarsa; çocukluğundan dersiniz!
#HoşçakalBerkinim #BerkinElvan

Güle güle çocuk. Uyanıcaktın söz vermiştik, güzel günler görecektik. Olmadı.
AFFET.

2 Mart 2014 Pazar

Torbalı'da hayatta kalmak..

Yağmur damlaları usul usul düşerken toprağa elimde kahvem önümde bilgisayarım hadi bir yazı daha yaz diyerek kendimi motive ediyorum.
Ah yağmuru izlemek kadar güzel bişey var mı şu dünyada ?

O yağmur damlaları şu her karışı nefret kokan Torbalıyı bile katlanabilir kılıyor.
Oturdum düşündüm. Keşke dedim, keşke şu damlalar Torbalı da ki nefret ettiğimiz şeyleride alıp götürseydi. Öyle olduğunu varsaysaydık gökyüzünden toprağa düşen 5 yağmur damlası neleri alır götürürdü ?

1- GRUPLAYSAN EYVALLAH, YALNIZSAN EYVAH !
Torbalının yıkılmaz tabularından biri. Gruplaşma.
Ah bir türlü yıkamadık şu lanet yargıyı. İlla bi gruba dahil olucaksın. O gruplar arası atışmalar, kavgalar. Sen aynı anda iki insanla arkadaş olamıyosun. Yok öyle bişey buraya göre. İlla ki seçim yapman gerekiyo. Aynı anda birden fazla grupla arkadaş olana 'ortam meraklısı' etiketi yapışıveriyor. 'Yalnız olucam ben, grup istemiyorum' deme şansında yok. Yutarlar seni yoksa. Sürekli bi savaş halinde olmak zorundasın, yanında birileri olmak zorunda. Herşeyden uzak olma şansın yok. Yolda yürürken göz göze geldiğin insanlar bile 'Ne bakıyosun lan' diyip seni bi kavganın içine sürüklüyolar.
Ee hal böyle olunca gruplaşmak kaçınılmaz oluyor tabi.

2- CAFE BİYER'DEN LA SERA'YA..
Şimdi biraz daha fazla seçeneğimiz var cafeler konusunda. Ama bundan iki üç sene öncesinde gençliğin kalbi bu iki mekanda atıyordu resmen. Her günün orada boş boş oturup 'Kim ne yapmış acaba' diye düşünüp duran insanlarla dolup taşardı. Yok La Sera'nın arkasında kim kimi dövmüş, cafe biyerin ortasında kim saç başa dalmış, kim kime yan gözle bakmış.. Tek derdimiz bu ya sanki. Oturup onlarla uğraşılırdı.Şimdi işimiz daha kolay tabi. Yeni mekanlarla, hayat daha normal. Üsküdar çaycısı, Kahve diyarı derken daha modern daha geniş alanlarla dedikodudan uzak kalma şansınız var. Ama ne kadar mekan açılırsa açılsın, kaide değişmedi. Cafe Biyer ve La Sera hala gençliğin kalbi..

3- ŞORT GİYİYORSA 'YOLLU' , GİYMİYORSA 'KEZBAN'
Ah şu yargıyı bir yıkamadık. Allah kahretsin ki yıkamadık !
Küçük yer tabi. Herkes herkesi tanıyor. Ama bu da biraz fazla ya. Babamız yaşında ki insanların bakışlarına maruz kalmaktan bıktık, usandık. Bu konu biraz biz kızların sorunu. Ama canımızdan bezdirdi artık bizi. Şort giyen kıza bakıp 'Aha şuna bak kesin yollu bu' diyip, hiç giymeyenede 'Kezban o la' diyolar. Nedir sizde ki bu etiket yapıştırma hastalığı kuzum ? Neden illa tek bir kalıba sokmak için çırpınıp duruyosunuz insanları ? Hayır. O kız sadece şort giydiği için yollu değil. Ama ne kadar dil döksekte boşa bazen. Torbalı bu konuda asla akıllanmıycak..

4- AH BU DEDİKODUDAN ÇEKTİĞİMİZ..
En büyük sorunumuz.
Ah ne güzel olurdu bi kız güvenip sevdiği insanın yanağına bir öpücük kondurduğunda o öpücük 'Ha o mu o şununla yatmış olum' diye iğrenç bi dedikoduya dönüşmeseydi. Ne güzel olurdu iki sevgili sinemada film izlediği zaman 'Hahahah filmin konusunu bile bilmiyodur olum onlar' diye saçma cümlelere sebep olmasaydı bazı insanlar. Keşke hayatın sadece cinsellikten ibaret olmadığını anlayabilse şu toplum. Bazen bi insana sarılmanında mutluluk verdiğini, yada sinemaya sadece filmi izlemek için gidileceği ve en önemlisi de özel hayatın kimseyi ilgilendirmediği anlaşabilse herşey daha kolay olabilirdi.

5- 'EE KANKA O ŞUNUNLADA ÇIKTI'
'Doğru insanı bulana kadar kalbinizi açtığınız yanlış insanlar, sizin için birer tecrübedir' diye bir söz vardır.
'Doğru insan' ne zor bulunur. Günümüz şartlarında onu bulmak için hata üstüne hata yapıp bazen pişmanlıklarla dolu bir geçmişe sahip olabiliyoruz. 'Kendime inanamıyorum ya ben bununla nasıl çıktım' cümlelerini çoğu kez kullanıyoruz. Bir anlık kalp çarpıntısıyla hiç kafa dengimiz olmayan insanlarla geçmişimize bir çivi daha çakıyoruz. Ama bu olmak zorunda. Doğru olanı bulmak için yanlış yapmayı kabullenmek gerekir. Güvenip hayatına aldığın o insan senin hatan olabilir. Ama sana tecrübe kazandırdığı için varlığı önemlidir. Tek sorun bunu farklı algılayanlarda. Ah keşke onlar olmasa..

Benim için gökyüzünden toprağa düşüp Torbalı'nın hatalarını taşıyan 5 damla bu şekilde.
Bazı insanlar herşeyi hakeder. Gerçekten ruhlarına işlemiştir hatalar. Onlar için yapacak bişey yoktur. Ama bildiğim tek şey insanların değiştiği. Yeter ki onlara yapıştırdığımız etiketlerden vazgeçelim.
Bu kadar sorunun, gruplaşmanın, dedikodunun arasında yaşamımıza devam etmek zorunda kalıyoruz.
Gerçekten zor..
Torbalı'da hayatta kalmak çok zor !

28 Şubat 2014 Cuma

Yaşama isteğimi arttıracak tüm sebepler sende, sen de bendesin..

''Teninin esmerliği beni tutuşturuyor farkında değil misin? Ve gamzelerin… Onlar zaten benim ölüp ölüp tekrar görmek için dirilme sebebim. Yaşama isteğimi arttıracak tüm sebepler sende. Sen de bendesin. Bende olduğunu bilmek bana nasıl mutluluk veriyor farkında değil misin?''

Okul, sınavlar, aile sorunları derken nefes almaktan bıktığımız şu zor zamanlarda yüzümüzü güldüren o özel insanlara sıkı sıkı sarılmalı bana kalırsa. Hele ki o insan kalbinizin en güzel köşesine yerleşmişse, mutluluk zaten onun yanındayken sizinledir..
Gözlerden uzak, nazar değmesin diye sakınılan o değerli insan, ne güzellikler getirir hayatınıza. Mutluluk sizin oluverir. Sevilmenin, sevmenin telaşı sarar etrafınızı.
Özel olursunuz, özel olduğunuzu hissedersiniz.
Öyle güzel gülümser ki dünyanın merkezi oluverir. Gamzelerinde hayat bulursun. Geçip karşısına saatlerce onu izlemek, senin olduğu için Allah'a saatlerce dua etmek istersin.
Sana bakışı, elini tutuşu, kulağına usulca fısıldadığı her sözcük yaşamın olur.
Herşeyden önce arkadaşın olur mesela. Ağlamak istediğinde koşup gidebilceğin, seni yakınmadan saatlerce dinleyebilcek iyi bir dost.
Sonra ailen olur. Bi bakarsın herşeyi, hayatı bazende hayalleri paylaşırsın.

En önemliside aşkın olur. Miğdende ki kelebekleri uçuran, mutluluğu hayatına getiren, o umutsuzluğa kapılıp gözlerini edebiyen kapatmak istediğin anda ben seninleyim diyen..
Ah ne özeldir o insan..
Hiç beklemediğin anlarda, attığı tek bir mesajla seni huzura kavuşturan..
Uzun uzun sarılsın diye yalvarıp yakarabilceğin,
Geleceğini, hayallerini varlığıyla süsleyebileceğin,
Sanki koskoca dünyada bi tek o varmış gibi hissedebileceğin,
Dünyanın en değerli, en özel insanı..

Tamam.
Belki dünyanın en özel insanı değil diceksiniz şimdi.
Ama öyle ;
O, benim dünyamın en özel insanı.

18 Ocak 2014 Cumartesi

Sen affet. Tüm hatalarımı, yanlışlarımı, umursamayışlarımı hep affet...

''Suçum yok sevgilim.
 Kızma bana, bakma öyle hissedemezmişçesine..
 Sevmeyi bilmiyodum, aşkı anlayamıyodum..
 Sen affet..''

Bazen diyorum ki ; Ah ne salağım. Sevmeyi değer vermeyi, güvenmeyi bilmiyorum. Canımdan çok sevsemde yapamıyorum. Geçmişteki yanlışlarım önümde duvar olmuş. İnanamaz olmuşum kimseye. O kadar kırgın geldim ki sana, o kadar yorgun. 'Bu da olmaz' diyerek sevdiğim sen şimdi hayatımda yeni bir umut..

Önce kırgınlıklarımı onardın, sonra tutup ellerimden sevmeyi öğrettin. Sıkılırdım, bıkardım, umursamazdım. Bazen geride kalanlardan sanada bir kaç parça bişey düşüyor. Onca umursamazlıklardan, hatalardan..
Sevilmek bile yoruyor bazen..
Bazen aşkın bana bile fazla. Bazen sevginde boğulacakmışım gibi.

Bazen çok sevicekmişim, hiç bırakmayacakmışım gibi. Bazen diyorum ki 'Ben seni hakedicek ne yaptım?'
Tanıdığım onca erkekten sonra öyle farklı bakıyosun ki bana 'Aman üşüme, aman üzülme, aman ağlama' senin yanın o kadar güven o kadar huzur ki..

En ufak bi kavgada, en ufak bi tartışmada kalbini o kadar kırıyorum ki. Farkediyorum sonra daha çok üzülüyorum. Belkide ben sevmeyi bilmiyorum..
Ama öğrenicem. Nasıl ki ben sana aşkı öğrettim sende bana sevmeyi öğreticeksin..

Karanlıktaki aydınlığım,
Bazen kırıyorum seni. Belki söyleyemiyorum ama sen affet.
Tüm hatalarımı, yanlışlarımı, umursamayışlarımı hep affet..

8 Ocak 2014 Çarşamba

Üşüyorum. Havanın soğukluğundan değil ama hayatımın soğukluğundan..

Yorgun hissediyorum. Daha 17 yaşında çok yorgun. Normal mi bu ? İnsanlar onca yaşanmışlıklara rağmen 80-90 yaşına kadar savaşırken benim daha bu yaşta bu kadar güçsüz hissetmem normal mi ?
Hani üşürsün. Isınmak için çeşitli imkanın vardır. Ama ulaşamazsın bazılarına ya da var olanı bile kullanamazsın.
Her sabah erkenden sıcacık yatağını bırakıp, buz gibi soğuğa adım atmak gibi mesela. Mecbur kalırsın. Akşam o battaniyenin altına gireceğini bilsende kızarsın. Böyle bişey.
Battaniyem var. Ailem var, arkadaşlarım var, beni seven bana değer veren insanlar var. Varlıkları umut oluyo hayatıma sıcaklıklarını daima hissediyorum. Ama her zaman yanımda olamıyolar işte.Onların sıcaklığını hissedemedim gün ortası var birde. Onlar evde bıraktığım battaniyem, aşkım içimi ısıtan kahvem..
Onlar varken üşümüyorum, sorunlar yok.
Ama her zaman yanımda olamıyolar ki.
Her daim sıcaklıklarını hissedemiyorum. Onların olmadığı battaniyesiz, kahvesiz gün arası. İşte ben tam o sıra çok üşüyorum. Bütün sorunlar kar olup yağıyo sanki üzerime. Tek başıma oluyorum. Akşam herşeyini düzeliceğini bilsemde o gün arası çok yoruluyorum. Umudumu, hayallerimi, inancımı kaybetmeye yanaşıyorum.
Biliyorum her şey benim elimde aslında. O üstüme kar misali yağan sorunlardan korunmak için şemsiye bulmam lazım kendime. Sıkıca giyinmem kendimi en kötü fırtınalara hazırlamayı öğrenmem lazım.
Benim battaniyeye geri dönmeyi değil, benim yağan karın altında kendii korumayı öğrenmem lazım.
Benim çok geç olmadan güçlenmem, hayata daha sıkı sarılmam lazım.
Üşüyorum. Havanın soğukluğundan değil ama, hayatımın soğukluğundan.
İnsanların beni ısıtmasını beklemekten üşüyorum aslında.
Benim kendimi soğuktan korumayı, kendi sıcağımı kendim yaratmayı öğrenmem lazım.

6 Ocak 2014 Pazartesi

''Ben seni böyle yetiştirmedim. Ben seni bu kadar güçsüz yetiştirmedim ki...''

Ah o savurduğumuz ön yargılarımız. Kimin ne yaşadığını bilmeden sorgulamalarımız..
Eskiden o kadar umrumda olur du ki. O kadar çok takardım ki insanlar hakkımda ne demiş, ne konuşmuş. Söylenilen tek bir sözü saatlerce takardım kafama. Kendimi yiyip bitirirdim. Canımı yakardı konuşulanlar, insanların yalan yanlış uydurmaları.. Hiçbişey bilmeden atıp tutmaları..
Böyle konuşulanları kafaya takıp gözyaşı döktüğüm bir gün babam ağladığımı farkedip yanına çağırmıştı beni hiç unutmuyorum. Ben onunla pek paylaşmam böyle şeyleri, baba sonuçta. Anlatmam. 

Aldı karşısına beni başladı konuşmaya. Ben konuması bitsede odama gidip rahat rahat ağlasam diye düşünürken kollarımdan sıkıca tuttu beni. Ne olduğunu anlamadım bile. 
'Ece !' dedi. Yaş gözümden aktı akıcak, zaten moralim bozuk.. 
'Neden ağlıyosun?' dedi. Korktum dedim kızıcak heralde. Babam çünkü hoşlanmaz bizim gözyaşı dökmemizden. Küçüklükten beri ağlamadan konuş der hep. Kızdı sandım. Sandıkça daha çok akıyo gözyaşlarım, durduramıyorumda...
Birde içimden 'Allahım nolur durdur. Durdur akmasın' diye yalvarıyorum. 
O an babam bana hayatımda asla unutamayacağım bir konuşma yaptı.
'Ağla kızım. Canını sıkan, canını yakan ne varsa atma içine ağla. Ama küçük nedenler için değer mi ? Gözyaşlarına, moralini bozmana üzülmene değer mi ?'
Konuşmak istiyorum, anlatmak istiyorum. Ama boğazımda acı ne konuşabiliyorum ne ağlamamı durdurabiliyorum.
Kaldırdı başımı 'Gözlerimin içina bak' dedi. Baktım usulca.
'Ben seni böyle yetiştirmedim. Ben seni bu kadar güçsüz yetiştirmedim ki. Ben seni ufacık şeylerle kendini üz diye büyütmedim. Ben seni herkesten daha güçlü yetiştirdim. Hep doğruya giden, hep başarıya koşan bir kız olarak yetiştirdim. Benim kızım ufacık şeyler için harcamaz gözyaşlarını. Benim kızım değersiz şeyler için sıkmaz canını. Ben senin tek bir gözyaşın için bu dünyayı yakarım.'
Sımsıkı sarıldı bana. Ben hiçbişey söyleyemedim sadece sarıldım babama. Ve o gün dedim ki kendime senin tırnağın bile olamıyacak insanlar için, beş kuruş vermeden savurdukları yargıları için değer mi ? Sen babanın kızısın. Söz verdim . Değersiz insanların, değersiz cümleleri yüzünden asla birdaha üzülmüycem, ağlamıycam diye.
Hala duyarım arada 'Senin hakkında şunu şunu demişler' diye. O zaman içimden kahkaha atmak geliyor. Aferin diyorum kendime. Demek ki hakkında olur olmaz şeyleri atıp tutucak kadar kıskanılıp iz bırakıyosun bu hayatta.
Ben bunu babamın o kısacık konuşmasına borçluyum.
Ben bunu babamın kızı olmama borçluyum.

Siz etrafta dönen onca dedikodudan, onca önyargıdan daha değerlisiniz.
Asla umursamayın. İnanın bana gülüp geçtiğiniz zaman, hayat daha güzel daha kolay.
Ve hala şansınız varken sıkı sıkı sarılın babanıza.
Ben öyle yapıyorum.