26 Mart 2015 Perşembe

Özgecan Aslan Ölümsüzdür!

Belki çok geç kalınmış bir yazı. Kelimelerle bütünleşemeyen,kendini belli edemeyen, acının altında sıkışıp kalmış düşüncelerin gecikmiş açıklaması.
Hiç tanımadığım bir kızın adıyla çınladı kulaklarım.Acısıyla ağırlaştı yüreğim, hikayesiyle düğümlendi dilim.Benden sadece iki yaş büyük olan belkide gece başımı yastığa koyduğumda aynı düşlere gülümsediğim birine adadım gözyaşlarımı.
Nasıl böyle olduk biz? Nasıl böyle bir ülke olduk?
Dinine bu denli bağlı, yüzyılların Türkiyesi manşetlerinde bu başlıklarla sarsılalı, aynı acıyla farklı konumlarda içimizi hüzün kaplayalı ne kadar oldu?
Adı Özgecan olmuş, hayalleri, umutları bir erkeğin adiliğinde boğulmuş ne farkeder?
Bugün binlerce tweet atılmış, Taksim siyahlı kadınlarla dolup taşmış, ölüm kadına bir adım daha yaklaşmış ne farkeder? Yarının Türkiyesi yine küçük gelinlerle, tecavüzlerle, kadına yönelik şiddetle anılmayacak mı ?
Erkek yine el üstünde tutulup, çocukluğundan itibaren cinsel kapasitesine yağdırılan övgülerle avunmayacak mı? Tarih tekerrür edip 16 yaşındaki kıza tecavüz eden adama 'kız kendi rızasıyla yapmıştır' açıklaması yapılmayacak mı ? Mahallenin başında kocasından dayak yiyen kadının dedikodusu altın gününde fısır fısır konuşulup olduğuyla kalmayacak mı ? Küçücük kızlar dedesi yaşındaki adamlarla evlendirilince Doğu'nun karmaşası Batı da izlenip, televizyon dizilerine konu olmayacak mı ?
Özgecan'ın beyaz gelinlik, kendine benzeyen bir çocuk, mutlu bir aile hayalleri zamanın akışıyla unutulup tarihin kara defteriyle rafa kalkmayacak mı?
Ateş düştüğü yeri yakar. Koskoca bir ülke, bir cinsiyet yanıp kül oluyor her geçen gün bu ateşe daha fazla odun atılıyor farkında değil misiniz ?
Ben cinsiyetimden, güzelliğimden utanmaktan bıktım bu ülkede.
Toplumun baskısı ve erkeklerin ayakları altında ezilen kadınları görmekten bıktım.
Sokakta başım önümde hızlı adımlarla yürümekten, hava kararınca günışığına çıkan korkularımdan bıktım.
Erkek yapar, kadın kendini korusun bakış açısının getirdiği sonuçları görmekten, kadına kalkan ellerden usandım.
Özgecanı anlayabildiğim için o kadar üzgünüm ki.
Yürürken babam yaşındaki adamların bana çevrilen bakışlarının sorumlusunun ben olmadığımı, asıl suçun onlarda olduğunu çığlık çığlığa bağırmak istiyorum.
Cebindeki biber gazıyla ve kıyafetine uygun ojeler sürdüğü tırnaklarıyla hayatı pahasına savaşan Özgecan'ı fotoğrafının altına yazılmış birkaç cümleyle anıp hayatıma devam etmek istemiyorum.
Bir kadın olarak toplum baskısından kurtulmak istiyorum!
Ben bir tane daha Özgecan kaybetmeden çözüm istiyorum.
Çocuklarınıza öğretin.
Cinselliğin 'ayıp' başlığı altında konuşulamaz bir şey olduğunu değil, aslında ne kadar insani ama belirli sınırları olduğunu öğretin.
Daha küçücük yaşta erkek çocuklarınıza cinsel organıyla övünmeyi değil, davranışlarıyla övgü haketmeyi öğretin.
Kızlarınıza yasakları değil haklarını öğretin.


Kadınlara çığlık çığlığa ve gururla haykırmayı öğretin. Şiddete 'dur!' diyebileceklerini, erkek egemenliğine yenik düşmemeleri gerektiğini anlatın.
Özgecan'ın ve diğer milyonlarca kadının simgelediği bu davanın, bir babanın ve bir annenin yüreğinde açtığı kapanmaz yaranın boşa olmadığını, asla susmayacağımızı anlatın.
Aksini düşünen ve bütün bunlara sessiz kalan onca insana rağmen gururla söylüyorum;

Ben kadınım!
Günümüz Türkiyesi'nde sokağa adım attığım andan itibaren her günüm yaşam savaşı vermekle geçiyor.
Hepsi erkek egemenliği altında ezilmeyen bir cinsiyet için!
Ekonomik özgürlüğü elinde, bilinçli güçlü kadınlar görebilmek için!
Ve en önemliside bir Özgecan daha kaybetmemek için

Hiç görmediğim o güzelliğini solduran ve hissettiğin son duygunun 'korku' olmasına sebep olan canilere rağmen, bize daha güçlü savaşmak için bir neden verdin.
Sıcacık gülümsemenin ülkenin her köşesinde ezilen kadınlara umut olması dileğiyle.

24 Mart 2015 Salı

BİR DEVİR BİTTİ

Başkasını eleştirmek, onun hakkında yorum yapmak kolaydır. Zor olan benliğine dönüp kendi ruhundaki eksiklikleri farketmek, onları dile getirebilmektir.
İşte ben bu yazımda zoru başarmayı amaçlıyorum ve sonunun nereye varacağını düşünmeden yazmaya başlıyorum.

En başından başlamam gerek sanırım. Hayattan ilk tekmeyi yediğim ve artık kendi başıma olduğumu anladığım zamandan..

BİR YANIM ÇOCUK HALA
Hayatımın  bu evresini sanırım anı defterimin arasında rafa kaldırmışım. Hatırlamak istemediğim zamanlar çünkü çok fazla olay atlattım. İlk kez sorunlarla kendim uğraşmam gerektiğini anladığım ve çuvalladığım dönem.. Önce ilk aşkım dediğim insanın kalbimi kırmasıyla boşluğa düştüm. O yaşarken bitmezmiş gibi gelen duygu yerini hafif bir sancıya, yorgunluğa, kırgınlığa bıraktı. Sonra hayatımın en büyük darbesini yedim, arkadaş kazığı. Yıllarca yanımda taşıdığım, arkadaşlığımız için ailemi bile karşıma aldığım insanın maskesinin ardını gördüm. Ucuzluğunu, yalanları, düştüğü çaresizliğe benide nasıl sürüklemek istediğini.. Arkadaşken farkına varıp gözardı ettiğim ne varsa bir tokat misali yüzüme çarptı ve kesin bi kararla çıkardım o insanı hayatımdan. Ama yorgundum, ne olursa olsun arkamda olucağını düşündüğüm insan, elini tuttuğum adam yoktu artık. Gerçekten yapayalnızdım. Bu dönemlerde öğrendiğim en güzel şeyse ailenin ne olursa olsun yanında kaldığıdır. Kimse yok diye ruhumu bunalttığım bu günlerde gözardı ettiğim aileme yeniden sarıldım. Önce onlara, sonra gerçek dostlara.
Yoluna koydum sanmıştım, onu tanıyana dek.

TOPARLANMIŞTIM SAHİ NEDEN PARÇALADIN?
Çok sevdim. İnanın çok sevdim. Uykusunda izleyecek, saatlerce kameradan konuşabilecek, elini tutup babamın karşısına çıkartabilecek kadar çok sevdim. Bir yılımı verdim, her köşesini anılarla süsledim hayatın. Sırf bir gün gitmek isterse, vazgeçerse baktığı her yerde ben olayım diye. Yaşayabileceğim en güzel aşkı yaşadım. Unutamam, kıyamam. Önümde diz çöküşünü, sarılıp ağlayarak dans edişimizi, denizde birbirimize su sıçratışımızı, elinde kırmızı bir gülle 14 Şubatta kapıma limuzin çekişini.. Ben daha ayrılırken oraya buraya fırlattığım, çöpe atıcam ver şunları salak dediğim eşyaları saklıyorum. Sevdiğimden değil, bidaha öyle sevemediğimden.Yıprattığım, göz göre göre terkettiğim ilişkimin acısını aylarca yüreğimde yaşattım. Sandım ki acıya tutunmazsam kaybederim onu, ne aptallık. Yaptığım en büyük hataysa ayrılığın üstünden geçen onca zamana rağmen, sarılıp anlaşıp ayrılışımıza rağmen yeniden görüşmek istemek oldu. Sarıldığımda huzur bulduğum insanın yabancılaşmasını izledim oturup. Konuşan o değildi sanki. 'Sana rağmen seni sevmeyi başardım ben' demişti. O zaman anladım. Aramızdaki uçurumu, kopukluğumuzu.. Ve atlatması en zor döneme adım attım. Yada iteklendim diyelim, ilk adımımda düştüm çünkü.

KİTAPLAR DOLUSU HÜZNÜM OLDU SAYENDE
Ağladım, vurdum, kırdım, yıktım. Önce umutlarımı sonra hayallerimi. Nefret ettim ondan, olabildiğine nefret ettim. Ne kadar sevmediğim huyu varsa onları hatırlattım hep kendime. Annemin kucağında hıçkırdım saatlerce, çikolatalardan kendime bir krallık kurdum. Tam beş kilo aldım. Yorganın altında kaldım saatlerce. Uykuya, birde Tanrı korusun kitaplarıma sığındım. Telefon elimde aramakla aramamak arasında savrulup durdum. Aramadım ama. O da aramadı. Önce kararttığım odamı aydınlattım, sonra da ruhumu. Dostlarım tuttu elimden. Ve yalnızlık korkum karanlığıma gömüldü. Bir an bile yalnız kalmadım çünkü. Alsancaktan, Kuşadasına her yer elimin altındaydı. İzmir benimdi, onun içinde olduğu bu şehir benimdi. Yeni insanlar tanıdım, bir anda en tepeye tırmandım. Bu kez sert düşeceğimi bilerek değil ama. Bu kez emin adımlarla. Ve gelin görün ki dünyanın en acımasız kızı oldum.

KRALİÇE BENİM, SEN KİM KÖPEKSİN
Elinizde telefon cafeden cafeye gezip tüm bakışları üzerinizde yoğunlaştırıyorsanız, hele ki kırgınlığınızı yeni atlatmışsanız korkun kendinizden. Erkekleri parmağının ucunda oynatan, geçmişte ne kadar canını yakan varsa hepsinden bir bir intikam alan egoist bir kıza dönüştüm. Herkese her an ezilmesi gereken bir böcek gibi yaklaştım. Önce arkadaşlarımı korkuttu bu halim, sonra ailemi. Canımı yakan herkesi diz çöktürdüm. Zaten yapabildiğim en iyi şeydir insanları yönetmek. Tek parmağımın ucundaydı dünya, öyle bir his ki bu anlatılmaz. Popülerlik diye yorumladığınız o şey değil bu. Arkadaş çevrene, erkek ırkına, yakınlarına uzağına hükmetme hırsı bu. Düşürdüğüm herkeste daha da güçlendiğimi hissetmiştim.Sonra acımasızlığıma sığınışımdan utandım. Sevdiğim insanlara verdiğim zarardan, kırıp döktüğüm umutlarından.. Asıl uyanışımsa sevgisi gözlerine perde indirmiş beni benden fazla seven bir adamın sarsmasıyla oldu. Umursamaz tavırlarımın karşısında daha fazla duramayıp içindeki bütün öfkeyi kustu. 'Bak' dedi. 'Şu haline bak. Güzel mi sence bu, bu kadar çevre bu kadar insan bu kadar umursamazlık güzel mi? Farkında mısın Ece yazmıyosun bile. Seni sevmek için direndikçe sen kalbinin önüne duvarlar çekiyosun. Ulaşamıyorum sana tamam kabul, ama bak şu haline sende ulaşamıyosun kendine. Geçmişte kalbin kırıldı diye yine aynısı olmak zorunda değil. Bak zaferlerine, ruhunun kanayan yaralarında saklı hepsi'
Hadi lan ordan diyenler vardır aranızda eminim. Ama aynen böyle söyledi.
Normalde olsa 'Sen kim köpeksin lan' diyip elime ne geçse fırlatırdım kafasına ama yapmadım, yapamadım. Haklıydı çünkü. Sustum sadece, ağlamadımda.
Ben seni sevmekten, seninle savaşmaktan, seni kazanmaya çalışmaktan yoruldum, dedi.
Ve yüzüne bile bakmadığım, aslına bakarsanız varlığından bile haberdar olmadığım bir insan sessizce girdiği hayatımdan depremle gitti.
Ben kaldım.
Enkazımın arasında, nasıl toparlayacağımı bilmeden, kendime bile itiraf edemediklerimin yüzüme çarpılmış olmasının verdiği şokla nefes almaya devam ettim.

Akıllandım mı peki ?
Hayır. Hala kraliçeyim.
Nasıl yaparım, nasıl yoluna koyarım  hiç bilmiyorum.
Ağlamıyorumda artık, yorgunum zira.
Bende böyle öğreniyorum, canım yana yana.
Sevmiyorum kimseyi, güvenmiyorumda.
Ama tam toparlandığım sırada yine parçalayışın hala aklımda, unutmuyorumda.
Yaşattığın acı elbet bir gün senide yakacak.
Ve benim hikayemin sonu elbet tamamlanacak.

18 Mart 2015 Çarşamba

İLK AŞKIM

Aslında nasıl yazacağım, kelimelere nasıl dökeceğim konusunda hiçbir fikrim yok. Yoğun istek üzerine yazıyorum bu yazıyı.
Olay ağırlıklı yazmam pek, doğrusunu söylemek gerekirse sevmemde. Düşünce yazılarıdır benim limanım ama bir blog yazarı olarak istisnalara her zaman açığım.
Gelelim konumuza, ilk aşkım..
Üzerimde beyaz tişört, altımda okul eteği. Saçlarım topuz. Okulun ilk günü. Olabildiğine gülümsemeye, arkadaş edinmeye odaklamışım kendimi.
Dudağımın o günkü ağrısını hala hatırlıyorum. Heyecan, endişe gibi duygularda dudağımı ısırma alışkanlığım var. O gün nasıl kemirdiysem kanamıştı garibim.
Sınıfa girdiğim an onu gördüm. Herkes gibi forma giymişti ama yok onda farklı duruyordu sanki. Boyu uzun. Hani sarılsam kalp atışlarını hissedicem öyle bir uzunlukta. Göz göze geldiğimiz ilk an dünya durdu sanki benim için.
O gün koymuştum kafaya 'Bu çocuk benim' demiştim. Sanmayın ki o zamanlar şimdiki gibi özgüveni fazla, erkek ırkına savaş açmış bir kızım. Uslu, günlüğüyle baş başa, utangaç bir Ece'den bahsediyorum.
Şuraya bir parantez açalım bu satırları yazarken gülümsüyorum. Ne kadar şanslıyım ki ilk aşkımı gülümseyerek anlatıyorum. Parantezi kapa.
İlerleyen günlerde kızlarla fısır fısır planlar yapmaya başladım ve ne yaptım ne ettim onun önündeki sıraya geçtim. Sinsi bakışlı şimdiki kraliçenin ilk planları başarılı olmuş, şimdi farkettim. Bu mantıklı her istediğini elde eden kızın karakterinin temelleri ilk o zaman atılmış sanırım.
Herneyse gülümsedim, konuştum derken bir ay geçti.
Her ders, her teneffüs dip dibeyiz. Derslerde buklelerimle oynamaya başladığı gün daha dün gibi aklımda. Öyle böyle derken zaman su gibi akıp geçti.
Ben bekliyorum çıkma teklifi edicek diye, ama yok. Kızlarla acil durum toplantıları, 'neyi bekliyo lan bu çocuk?!' tartışmaları..
İçim içimi kemiriyor, umutlarım bir bir kırılıyor..
Sonra o hafta beden dersinde yanıma geldi. 'Ece biraz konuşabilir miyiz?' dedi. Allahım dünyanın en güzel cümlesi buydu sanki. Tabı canım, bencede konuşmalıyız. Sen sor ben cevaplayayım şu teknik bölümü kapatalım artık diyicem ama yok. Kafa salladım sadece.
Beraber yürümeye başladık. Kalbimin kulağımda attığını hissetmiştim.Durduk, gözlerimin içine bakıp o haftalarca beklediğim soruyu sordu.
Tanrım, aynanın karşısında defalarca vereceğim cevabın provasını yapmıştım. Ama yok olmuyo, utancımdan ölücem sanki. Tek hatırladığım ağzımdan çıkan boğuk bir 'evet'.
İçimdeki mutluluğu hiçbir kelimeyle tarif edemezdim.
Sonrası malum. O Gaziemir'de ben burda. Facebooktan yazışmalar, okul dışında görüşememeler.
Ama her şeye rağmen bulutların üzerindeydim.
Zamanla kıskançlıklar, yanlış anlamalar girdi araya. Koptuk birbirimizden, ayrıldık.
Aradan uzunca bir süre geçti. Ben özledim, çok özledim hemde.
Gözümün önünde konuşamıyorum, sarılamıyorum. En son dayanamayıp ağzını arasın diye en yakın arkadaşımı gönderdim. Vee tahmin edin noldu. O da özlemiş heyoo! Barıştık.
Hayatım boyunca hep bitmiş bir ilişkinin yeniden ayağa kalkamayacağını, asla aynı tadı veremeyeceğini savundum.
Ama iyi ki diyorum. İyi ki yeniden denemişim. Asla pişman değilim.
Zamanla olgunluğun verdiği o kibarlıkla mı desem herneyse bizim harika bir ilişkimiz oldu.
Saygılı, anlayışlı, bol bol aşklı. O kadar masum, o kadar mesafeli. Ama çok güzel, hatırlamaya değer.
Sıkı sıkı sarılıyodum o zaman, özlerken ölücem sanıyodum. O hafta sonları bitmek bilmiyodu.
Bütün aile adıyla çınlıyodu. Babannemin 'Kız sen fena aşık olmuşsun' sözleri hala gülümsetir.
Sonra karşılıklı ilk gözyaşlarımız var.
Yanıma ilk koşuşu var.

Önce olmaz diyip sonra geri dönüp sımsıkı sarılışım var.
Her şey gibi o da bitti ama. Neden bitti, ne oldu hiç hatırlamıyorum.
Hatırlamakta istemiyorum.
Utanmadan, sıkılmadan en masum ilk aşkımı anlatabilirim insanlara.
Asla pişman değilim, yine olsa yine onu severdim. Aynı şeyleri yaşardım yine.
Ve inan sana hiç kızgın değilim.
Kırgında değilim.
İyi ki dokunmuşşun hayatıma.
İlkler unutulmazmış.
Kalbimin kapılarını ardına kadar ilk kez açan kocaman yürekli adam,
UNUTURSAM KAHROLAYIM
Seni sevdiğim 315 günün anısına..